İKİNCİ NÜKTE: Hayat herşeyin başında ve esasındadır. Hayat herşeyi herşeye mâleder. Onun ile birşey der: “Herşey malımdır. Dünya hanemdir. Kâinat mülkümdür.”

Ziya, ecsâmın keşşafı ve elvanın sebeb-i vücudu olduğu gibi; hayat dahi mevcudatın keşşafı; ve cüz’ü küll gibi belki daha büyük yapmak; ve küllü cüz’e sıkıştırmak ve iştirak ve ittihad ettirmek gibi kemâlât-ı vücudun sebebidir. “Hayat kesrette bir çeşit tecellî-i vahdettir.”

Bak! Hayatsız bir cisim, dağ dahi olsa yetimdir, münferittir, garibdir. Münasebeti yalnız oturduğu mekân ve ona karışan şeyle var. Başka ne varsa ona nisbeten mâdumdur.

Şimdi bak küçücük bir cisme! Meselâ bal arısına hayat girdiği anda, bütün kâinatla öyle münasebat tesis eder, bütün taifeleri ile öyle bir ticaret akdediyor ki, diyebilir: “Âlem bahçemdir. Güneşim parlıyor.” Sâika ve şâikaihtiva eden havass-ı aşeresiyle; dünyanın ekser envâı ile ihtisas, ünsiyet, mübadele ve tasarrufa başlar.

Bak! Hayat tabaka-i insaniyeye çıktıkça öyle inbisat ve inkişaf ve tenevvür eder ki; ziyâ-yı akılla menzilindeki odaları gezer gibi, avâlim-i ulviye ve ruhiye ve cismâniyede gezer. O, o avâlime misafir gittiği gibi, onlar dahi onun mir’ât-ı ruhuna misafir oluyorlar. Hayat, Zât-ı Zülcelâlin en parlak bir burhan-ı vahdeti ve en büyük bir nimeti ve tecellî-i merhameti ve en hafî, dakik, bilinmez bir nakş-ı nezihidir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akdetmek : yapmak
âlem : dünya
âlem-i hava : hava âlemi, dünyası
âlem-i misâl : görüntü âlemi; bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem
âlem-i turab : toprak âlemi, dünyası
avâlim : âlemler, dünyalar
avâlim-i ulviye ve ruhiye ve cismâniye : yüce âlemler, ruh âlemleri, cismânî âlemler
azîm : büyük
burhan-ı vahdet : sarsılmaz birlik delili; Allah’ın birliğinin güçlü ve sarsılmaz kesin delili
cüz’ : parça, bölüm
ecsâm : cisimler
ekser : pek çok
elvanın sebeb-i vücudu : renklerin varlık sebebi
envâ : türler, çeşitler
esas : temel
esbab-ı maddiye : maddî sebepler
garib : yalnız, kimsesiz, zavallı
hane : ev
havass-ı aşere : on hasse, on duyu; görme, işitme, dokunma, koklama, tatma, hayal, akıl, vehim, hafıza ve tasarruf etme duyuları
ihtisas : hisleşme, duygularıyla algılama
ihtiva eden : içeren
inbisat : genişleme, yayılma
inkişaf : açığa çıkma, gelişme
istihdam etme : hizmetkâr etme, çalıştırma, kullanma
istinad : dayanma
iştirak etme : katma, ortak etme
ittihad ettirme : birleştirme
kâinat : evren
kemâlât-ı vücud : varlığın olgunlaşma, mükemmelleşme noktaları
kesret : çokluk
keşşaf : açığa çıkaran, keşfeden
küll : bütün
mâdum : yok, ölü
menzil : ev
mevcudat : var edilenler, varlıklar
mir’ât-ı ruh : ruh aynası
mübadele : değiş tokuş
mülk : dış dünya, dış âlem
münasebat : ilişkiler, bağlantılar
münasebet : bağlantı, ilgi
münferit : başka birşeye bağlı bulunmayan, yalnız olan, kendi başına
müzehher : parlak
nisbeten : kıyasla, oranla
nükte : ince anlam, ince mânâ
saika : sevk edici güç, duyu
şâika : şevk verici güç, duyu
şecer-i meyvedâr : meyve veren ağaç, meyveli ağaç
tabaka-i insaniye : insanlık tabakası, derecesi
tâbi : başka şeye bağlı olan, uyan
taife : grup, topluluk
tasarruf : kullanma, faaliyet
tecelli-i vahdet : Allah’ın birliğinin tecellîsi, yansıması
tenevvür : nurlanma, aydınlanma
tesis : kurma, meydana getirme
ünsiyet : alışkanlık, yakınlık
zâhir : görünen, dış
Zât-ı Zülcelâl : haşmet ve yücelik sahibi olan Zât, Allah
zerre : atom, en küçük parça
ziya : ışık
ziyâ-yı akıl : akıl ışığı, akıl nuru
Yükleniyor...