Ve insan denilen ve esma-i kudsiye-i İlâhiyenin cilvelerini ilân eden ve bir kaside-i mevzune-i manzume-i hikmet ve bir şecere-i bâkiyenin cihazatını câmi olan mu’cize-i kudret bir çekirdeği; ve haml-i emanetle, âzam-ı mevcudata tefevvuk eden bir halife-i arzı, en zelil bir hayvan-ı fani-i zâilden daha zelil ve daha zayıf, daha âciz, daha fakir ve seriü’z-zeval ve’t-tahavvül bir levha derekesine indirir. Demek nefs-i emmare, şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir. Hayır ve vücutta iktidarı pek cüz’îdir. Fakat enaniyeti bırakıp hayrı, vücudu ve tevfiki Allah’tan istese, şerden ve tahripten ve itimad-ı nefisten içtinap edip istiğfar ederek tam bir abd olsa, 1 يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّاٰتِهِمْ حَسَنَاتٍ sırrınca, nihayetsiz kabiliyet-i şer, nihayetsiz kabiliyet-i hayra inkılâp eder; âlâ-yı illiyyîne çıkar.

ÜÇÜNCÜ MUKADDEME: İnsanda iki vecih var. İnsan, şu hayata nazır birinci veçhiyle öyle bir mahlûktur ki, ona, ihtiyardan bir şa’re (yani, saç gibi cüz’î), iktidardan bir zerre, hayattan bir şule, ömürden bir dakika, mevcudiyetten bir cüz-ü cüz’î verilmiş ki, tabakat-ı kâinatta serilmiş hadsiz envâdan, adetsiz efrattan küçük, nazik, zayıf bir ferttir. Fakat ubudiyete nâzır ikinci veçhiyle, hususan acz ve fakr cihetinde pek büyük bir vüs’ati var. Çünkü, mahiyet-i mâneviye-i insanîde, nihayetsiz azîm bir acz, hadsiz cesîm bir fakr münderiçtir ki, bu cihetle, kudreti nihayetsiz bir Kadîrin, gınası nihayetsiz gani bir Zâtın hadsiz tecelliyatına câmi geniş bir âyine olmuştur.

DÖRDÜNCÜ MUKADDEME: İnsan, hayat-ı hayvaniye-i maddiye-i dünyeviye cihetinde öyle bir çekirdeğe benzer ki, kudretten mühim cihazlar, kaderden dakik programlar insana verilmiş. Ta ki insan, toprak altında dar âlemden çıkıp, geniş olan âlem-i fezada bir ağaç olmasını Hâlıkından o istidat lisânıyla istesin. Hâlbuki o insan, sû-i mizacından, o cihazatı ve o programları bazı mevadd-ı muzırra-i vâhiyenin celbine sarf edip, o dar yerde, cüz’î bir telezzüz içinde, kısa bir zamanda faydasız tefessüh ettirir. Mes’uliyet-i mâneviyeyi yüklenip gider. Fakat insan, hayat-ı mâneviye-i ubudiyet cihetinde âmâlinin dalları ebede uzanmış bir şecere-i bâkiyenin makinesi ve şu şecere-i kâinatın bir münevver meyvesidir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.” Furkan Sûresi, 25:70.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : âcizlik, güçsüzlük
adetsiz : sayısız
abd : kul
abesiyet : faydasızlık ve gayesizlik
âciz : güçsüz, elinden birşey gelmeyen
âlâ-yı illiyyîn : yücelerin en yücesi, en yüksek derece
arz : yer
âzam-ı mevcudat : varlıkların en büyüğü
câmi : kapsamlı
cibal : dağlar
cihazat : cihazlar, donanımlar
cihet : taraf, yön
cilve : yansıyan görüntü, akis
cüz’î : az
dereke : aşağı seviye
enaniyet : benlik, gurur
esmâ-i kudsiye-i İlâhiye : Allah’ın kutsal isimleri; Allah’ın her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan isimleri
fenalık : kötülük
firak : ayrılık
halife-i arz : yeryüzünde Allah’ın emirlerini yerine getirip Onun namına tasarrufta bulunan ve varlıklar üzerinde Onun adına egemen olan insan
haml-i emanet : emaneti yüklenmek, taşımak
hayır : iyilik
hayvan-ı fani-i zâil : gelip geçici, yok olmaya mahkum hayvan
içtinap etmek : kaçınmak, çekinmek
iktidar : güç, kuvvet
inkılâp : dönüşüm, dönüşme
intişar etmek : yayılmak
istiğfar etme : tevbe edip af dileme
itimad-ı nefis : nefsine güvenmek, nefsine dayanmak
kabiliyet-i hayır : hayır kabiliyeti, hayır işleme yeteneği
kabiliyet-i şer : kötülük kabiliyeti
kaside-i mevzune-i manzume-i hikmet : hikmetin vezinli, kâfiyeli ve ahengli kasidesi
küfür : inanmama, kabul etmeme
levha : tablo
mecmu-u kâinat : kâinatın bütünü, bütün yaratılmışlar
mektubât-ı Rabbâniye : Rab’be ait mektuplar; Allah’ın, akıl ve şuur sahiplerine hitap eden anlamlı ve san’atlı bir şekilde yarattığı varlıklar
mevadd-ı vâhiye : boş, saçma şeyler, anlamsız maddeler
mevcudat : varlıklar, var edilenler
mu’cize-i kudret : kudretin mu’cizesi; Allah’ın sonsuz kudretiyle bir mu’cize eseri olarak yarattığı şey
mütegayyir : değişken
nefs-i emmare : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere sevk eden duygu
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
nispetinde : oranında
semâvât : gökler
seriü’z-zeval ve’t-tahavvül : hızla kaybolup giden ve değişen
seyyie : kötülük, günah
sukut etirmek : alçaltmak, düşürtmek
sür’at : hız
şecere-i bâkiye : devamlı ve kalıcı ağaç
şer : kötülük, fenalık
tahkir : hakaret etme, küçümseme
tahrip : yıkıp bozma, yok etme
tazammun etme : içine alma
tecavüz : ileri gitme, sınırı aşma
tefevvuk etmek : üstün olmak, üstün gelmek
tevfik : muvaffakiyet, başarı
vücut : varlık
vüs’at : kapasite, genişlik
zelil : aşağı, düşkün, alçak
zeval : geçip gitme, sona erme
âlem-i feza : gökyüzü, uzay âlemi
âmâl : emeller, arzu ve istekler
âyine : ayna
azîm : büyük
câmi : kapsamlı, kapsayıcı
celb : çekme
cesîm : iri, büyük
cihaz : donanım; organ, duyu vs.
cihazat : cihazlar, donanımlar
cihet : yön, taraf
cüz’î : bireysel; az; tercih sayısı sınırlı ve zayıf
cüz-ü cüz’î : ferdî, bireysel bir parça
daire-i tasarruf ve malikiyet : etkili olup hükmettiği ve sahip olduğu daire
dakik : ince
ebed : sonsuzluk
efrat : fertler, bireyler
envâ : türler, çeşitler
fakr : fakirlik, muhtaçlık
Ganî : sınırsız zenginliğe sahip olan Allah
hadsiz : sayısız, sınırsız
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
hayat-ı hayvaniye-i maddiye-i dünyeviye : maddî dünyadaki canlı hayat
hayat-ı mâneviye-i ubudiyet : kulluğun mânevî hayatı
hayvan-ı zayıf ve âciz : güçsüz ve zayıf hayvan
hususan : bilhassa, özellikle
ihtiyar : irade, dileme, tercih
iktidar : güç, kuvvet
infial : fiilden etkilenme, bir tesirin gücü altında hareket etme
istidat : yetenek
kader : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
Kadîr : herşeye gücü yeten, herşeyi yapabilen, sonsuz güç ve iktidar sahibi olan Allah
kudret : Allah’ın sonsuz güç ve iktidarı
lisân : dil
mahiyet-i mâneviye-i insanî : insanın mânevî mahiyeti, öz niteliği
mahlûk : yaratık, yaratılmış varlık
mes’uliyet-i mâneviye : mânevî sorumluluk
mevadd-ı muzırra-i vahiye : zararlı kıymetsiz maddeler
mevcudiyet : varlık
mukaddeme : başlangıç, giriş
münderiç : içine konulmuş, yerleştirilmiş
münevver : nurlanmış, aydınlanmış
nazır : bakan
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
sa’y-i maddî : maddî çaba; fizikî güce dayalı çalışma
sarf etmek : harcamak
sû-i mizac : kötü huy, karakter
şa’re : kıl, saç
şecere-i bâkiye : devamlı ve kalıcı ağaç
şecere-i kâinat : kâinat ağacı
şule : parıltı
tabakat-ı kâinat : kâinat tabakaları, yaratılmış sınıflar
tecelliyat : görünümler, yansımalar; İlâhî isimlerin varlık dünyasında eserlerini göstermesi
tefessüh : bozulma, kokuşma
telezzüz : lezzetlenme, tattan hoşlanma
ubudiyet : kulluk
vecih : yön, yüz
vüs’at : genişlik
zerre : en küçük madde parçası
Yükleniyor...