İşte o dâvâ da budur ki: Şu zamanda herbir mü’min için, belki herkes için küre-i arz kadar bir bâkî tarla ve o tarla baştan başa bahçeler ve kasırlarla müzeyyen ebedî bir mülk almak veya o mülkü kaybetmek dâvâsı açılmış. Demek herbir tek adamın başına öyle bir dâvâ açılmış ki, eğer İngiliz, Alman kadar serveti ve kuvveti olsa ve aklı da varsa, yalnız o dâvâyı kazanmak için bütününü sarf edecek. Elbette bu dâvâyı kazanmadan evvel başka şeylere ehemmiyet veren, divanedir. Hattâ o dâvâ o derece tehlikeye düşmüş ki, bir ehl-i keşfin müşahedesiyle, bir yerde ecel elinden terhis tezkeresini alan kırk adamdan bir adam kazanabilmiş, otuz dokuzu kaybetmiş.

İşte bu ehemmiyetli, azîm dâvâyı kazandıracak ve yirmi seneden beri tecrübeler ile ondan sekizine o dâvâyı kazandıran bir dâvâ vekili bulunsa, elbette aklı başında her adam, o dâvâyı kazandıran öyle bir dâvâ vekilini vazifeye sevk edecek olan bir hizmete her hadisenin fevkinde ehemmiyet vermeye mükelleftir. İşte o dâvâ vekilinin bu asırda birisi, belki birincisi Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın i’caz-ı mânevîsinden süzülen ve çıkan ve tevellüd eden Risale-i Nur olduğunu, binler onun ile o dâvâyı kazananlar şahittir.

Evet, bu küre-i arza memuriyetle gönderilen her insan, burada misafir ve fâni olduğu ve mahiyeti bir hayat-ı bâkiyeye müteveccih bulunduğu kat’iyen tahakkuk etmiştir. O her insan, bu zamanda hayat-ı ebediyesini kurtaracak olan istinad noktaları sarsıldığından, bu dünyasını ve içinde bütün alâkadar ahbabını ebedî terk etmekle beraber, bu dünyadan binler derece daha mükemmel bir bâkî mülkü de kaybetmek veya kazanmak dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikası olmazsa ve berâtı ve senedi olan itikadı sağlam bir surette elde etmezse, o dâvâyı kaybeder. Acaba bu kaybettiği şeyin yerini hangi şey doldurabilir?
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahbab : dostlar, sevilenler
alâkadar : alâkalı, ilgili
alâkadarane : ilgili bir şekilde
azîm : büyük
bâkî : yok olmayan, sürekli ve kalıcı
berât : kurtuluş
binaen : dayanarak
câzibedar : çekici
dâvâ vekili : avukat
ebedî : sonsuz
fâni : geçici, ölümlü
fevkinde : üstünde
fikren : düşünce olarak
fuzulî : lüzumsuz, gereksiz
hâdise : olay
hakikat : gerçek
hakikî : gerçek
haricinde : dışında
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı olan âhiret hayatı
hayat-ı ebediye : sonsuz âhiret hayatı
hüsn-ü niyet : güzel niyet, iyi niyet
i'caz-ı mânevî : mânevî hârikalık, mânevî mu’cizelik
istikamet-i fikir : fikirdeki doğruluk
istinad : dayanma, güvenme
itikad : inanç
kalben : kalbî olarak
kat'iyen : kesin olarak
Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân : açıklamalarıyla ve anlatımıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
küre-i arz : yer küre, dünya
mahiyet : öz nitelik, özellik
mâlâyâni : anlamsız, faydasız (bk. mâ-lâ)
memuriyet : memurluk
muazzam : azametli, çok büyük
muvakkaten : geçici olarak
mükellef : yükümlü
mülk : sahip olunan şey
müteveccih : yönelik, yönelmiş
selâmet-i kalp : kalp huzuru, rahatlığı
sevk etmek : yöneltmek
suret : biçim, şekil
şakirt : öğrenci, talebe
şevk : şiddetli arzu ve istek
taarruz : saldırı
tahakkuk : gerçekleşme
tecavüz : haddi aşma, ileri gitme
tevellüd eden : doğan, meydana çıkan
vazifedar : görevli
vazife-i kudsiye : kutsal vazife
vesika : belge, güvence
zaruret : zorunluluk, mecburiyet
ziyadeleşmek : artmak, çoğalmak
Yükleniyor...