(Bir mektubun parçasıdır. Bu makam münasebetine binaen yazıldı.)
Aziz, sıddık kardeşlerim; Sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı sizi perişan etmesin 1 اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ، وَالْبُغْضُ فِى اللّٰهِ düstur-u Rahmânî yerine (el-iyazü billâh) 2 اَلْحُبُّ فِى السِّيَاسَةِ، وَالْبُغْضُ لِلسِّيَاسَةِ düstur-u şeytanî hükmederek, melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve “elhannâs” gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine mânen şerik eylemesin.

Evet, bu zamandaki siyaset, kalbleri ifsad edip ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedarlıktan, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet, merhamet-i umumiye-i İlâhiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhâniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle, kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü, lüzumsuz ve mâlâyâni bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdiselerini merakla dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler “Zarara razı olana merhamet edilmez” mânâsında اَلرَّاضِى بِالضَّرَرِ لاَيُنْظَرُلَهُ kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatını kendilerinden selb etmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına belâ getiriyorlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek.” Buharî, Îmân: 1.
2 : Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adâvet : düşmanlık
âfâkî : dış dünyaya ait
alâkadarlık : ilgili, bağlı olma
asabî : sinirli, sinirsel duyarlılığı olan
azap : acı, sıkıntı, ceza
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
bilhassa : özellikle
cereyan : hareket, akım
cihet : yön, taraf
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inkâr
düstur-u Rahmânî : Allah’a ait nizam, kural
düstur-u şeytanî : şeytanın düsturu, kuralı
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar
ehl-i gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olan kimseler
elem : acı, sıkıntı, üzüntü
elhannâs : gizli şeytan
elîm : acı veren, üzücü
el-iyâzübillah : korunma Allah iledir; Allah’a sığınırım
elzem : çok lüzumlu
fırka : topluluk, grup
hâdise : olay
hakikat : gerçek
hikmet-i tamme-i Sübhâniye : her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın tam ve mükemmel hikmeti
hususan : bilhassa, özellikle
istirahat-i ruh : ruhun dinlenmesi
ittihad : birleşme, birlik
kaide-i esasiye : temel kaide, kural
kâinat : evren
küre-i arz : yer küre, dünya
mâlâyâni : anlamsız, faydasız
merhamet : şefkat, acıma
merhamet-i umumiye-i İlâhiye : Allah’ın her şeyi kuşatan rahmeti, merhameti
muhabbet : sevgi
musibet : belâ, felaket, sıkıntı
müteellim : elem çeken, acı duyan
nev-i beşer : insanlar
rikkat-i cinsiye : kendi cinsinden olana karşı duyulan acıma hissi
selâmet-i kalb : kalp huzuru, rahatlığı
sıddık : çok doğru ve sadık
suret : biçim, şekil
tefrika : ayrılık, bölünme
vazife-i hakikiye : asıl, gerçek vazife
Yükleniyor...