Hazret-i Mevlânâ’nın (k.s.) mânen tasarrufu, cây-ı kabul göremedi. Şâh-ı Nakşibend (k.s.) ile İmam-ı Rabbânî’nin (k.s.) ruhaniyetleri Bağdat’a gelip Şâh-ı Geylânî’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki, “Mevlânâ Hâlid (k.s.) senin evlâdındır, kabul et.” Şâh-ı Geylânî (k.s.), onların iltimaslarını kabul ederek Mevlânâ Hâlid’i kabul etmiş. Ondan sonra Mevlânâ Hâlid (k.s.) birden parlamış. Bu vakıa, ehl-i keşifçe vâki ve meşhud olmuştur. O hâdise-i ruhaniyeyi, o zaman ehl-i velâyetin bir kısmı müşahede etmiş, bazı da rüyayla görmüşler. (Üstadımın sözü burada tamam oldu.)

İkinci fark şudur ki: Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor. Yalnız Risale-i Nur’u merci gösteriyor. Hazret-i Mevlânâ’nın şahsiyeti ise, kutbü’l-irşad, merciü’l-hâs ve’l-âmm olmuştur.

Üçüncü fark: Hazret-i Mevlânâ, zü’ecnihadır. Fakat, zamanın muktezasıyla -sünnet-i seniyeye çok kuvvet vermekle beraber ilm-i tarikatı esas tutmak cihetiyle- tarikatı daha ziyade tutmuş. O noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise, şu dehşetli zamanın muktezâsıyla ilm-i hakikati ve hakaik-i imaniye cihetini iltizam ederek, tarikata üçüncü derecede bakmışlar.

Elhasıl: Baştaki hadis-i şerifin “Her yüz sene başında dîni tecdid edecek bir müceddid gönderiyor” va’d-i İlâhisine binaen, Hazret-i Mevlânâ Hâlid, ekser ehl-i hakikatça, 1200 senesinin, yani on ikinci asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş. Kanaat verir ki -nass-ı hadisle- Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Takdim / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Mektuptan Mühim Parçalar
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azletmek : ayırmak, uzaklaştırmak
bidâyeten : başlangıçta, ilk olarak
binaen : dayanarak
cây-ı kabul : kabul edilme
eczâ : kısımlar, bölümler
ehl-i hakikat : varlıkların ve olayların ardındaki gerçeğe ulaşan kişiler
ehl-i keşif : maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar, veliler
ehl-i velâyet : veliler, Allah dostları
ekser : çoğunluk
elhasıl : sonuç olarak
hadise-i ruhaniye : ruhlarla ilgili olay
hadis-i şerif : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, gerçekleri
hitam bulma : sona erme, son bulma
ilm-i hakikat : hakikat ilmi
ilm-i tarikat : tarikat, tasavvuf ilmi
iltimas : istirham, rica
iltizam etme : gerekli görme
kutbü’l-irşad : büyük irşad edici, doğru yolu gösteren
mânen : mânevî olarak
merci : başvurulacak, sığınılacak yer
mercii’l-hâs ve’l-âmm : seçkin insanlarla halkın müracaat yeri
merciiyyet : müracaat yeri olma
meşhud olma : görünme
mukteza : bir şeyin gereği
müceddid : yenileyici; sahih hadis ile her yüz senede bir geleceği bildirilen, dinin hakikatlerini asrın ihtiyacına göre ders veren, Peygamber vârisi olan âlim
müşahede etme : görme, gözlemleme
müşir : mareşal
müvâzi : denk, eşit
nass-ı hadis : hadisin kesin ifadesi
ruhaniyet : ölmüş bir kimsenin devam etmekte olan ruhunun kudreti
sarf-ı himmet : ciddî gayret etme
Sünnet-i Seniyye : Peygamberimizin (a.s.m.) söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şahsiyet : kişilik; bir insanın kendisi
tarikat : tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemler
tasarruf : dilediği gibi kullanma ve yönetme
tecdid etme : yenileme, yeniden yorumlama
tecdid-i din : dinin yenilenmesi, yeniden yorumlanması
tevafuk etme : denk düşme, uygun gelme
vaad-i İlâhî : Allah’ın verdiği söz
vakıa : olay
vâki olma : gerçekleşme
ziyade : fazla
zül’ecniha : çok kanatlı
Yükleniyor...