Eskişehir Hapishanesinde ihtilattan ve konuşmaktan memnû olduğum zamanda karşımdaki kardeşlerime teselli için yazdığım kısacık fıkraların bir kısmıdır.
Hapsin bir latif hatırasıdır ki: Risale-i Nur gizlenir, fakat sönmez ve söndürülmez. Bir âlem-i mânâda Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) ilminden sordum: 1 اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا demişsin, muradın nedir? Dedi: 2 عُجْمٍ yani hecevâri terkipsiz ve vefklerde rakamvâri, şekilsiz harflerdir ki “Latinî hurufudur.” Lâ-dini zamanında taammüm eder. Sonra sordum, “Ercüzende benden bahs ile ‘kendini muhafaza et’ demişsin. Hem tam vaktinde emrinizi gördük, fakat maatteessüf kendimizi muhafaza edemedik. Bu belaya düştük. Şahsımdan binler defa daha ehemmiyetli olan Risale-i Nur’dan bahs ve işaretin yok mu?” dedim.
Dedi, “Yalnız işaret değil, belki Celcelûtiyemde tasrih ediyorum.”
Ben bu cevaptan sonra kasâid-i Aleviyeden en meşhur ve en ziyade esrarlı olan Celcelûtiye kasidesinde bu fıkrayı gördüm.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
2 : Lâtin harfleri.
3 : Sirâcü’n-Nur gizliden gizliye yanıp yayılıyor; Sirâcü’s-Sürc (Kandiller Kandili), gizliden gizliye yanıp aydınlanıyor.