Aziz, sıddık kardeşlerim! Sizin fevkalâde sadakat ve ulüvv-ü himmetinizden tereşşuh eden bir hafta evvelki mektubunuza karşı hüsn-ü zannınızı bir derece cerh eden benim cevabımın hikmeti şudur ki: Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen o zât dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.

Hem üç mesele var: biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında en mühimmi ve en âzamı, iman meselesidir.

Fakat, şimdi umumun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele hayat ve şeriat göründüğünden, o zât şimdi olsa da, üç meseleyi birden umum rû-yi zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en a’zam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak; tâ ki iman hizmeti safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksatlara âlet olmadığı tahakkuk etsin.

Hem de, yirmi seneden beri tahribkâr eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş, o derece metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan, belki de yirmiden birisine itimat edilmez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve metanet ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir.

Demek en hâlis ve en selâmetli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet Risaletü’n-Nur şakirtlerinin çalıştıkları daireleri içindeki kudsî hizmettir. Her neyse... Şimdilik bu mesele bu kadar yeter.
Said Nursî
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acaip, şaşırtıcı
âdetullah : Allah’ın tabiata koyduğu kanun ve prensipler
akîm : neticesiz, sonuçsuz
avam : halk
âzam : en büyük
aziz : yüce, değeri büyük
câri olan : geçerli, yürürlükte olan
cereyan : hareket, akım
cerh eden : yaralayan
eşedd-i zulüm : zulmün en şiddetlisi
evvel : önce
faraza : varsayalım ki
feragat etme : hakkından isteyerek vazgeçme
fevkalâde : olağanüstü
hakikat : esas, gerçek mahiyet
hakikî : gerçek, asıl
hâkim : hükmeden
hâlât : durumlar, hâller
hâl-i âlem : içinde yaşanılan dönem
hamiyet-i İslâmiye : İslâmın koruyuculuğu
harekât : hareketler, davranışlar
hikmet : sebep, sır, gaye
hüsn-ü zan : güzel zanda bulunma
iğfal : gaflete düşürerek kandırma, aldatma
ihsan : hadiye, karşılıksız verme
ilcaât : gereklilik, işin gereği
israf : savurganlık, gereğinden fazla harcama
itimat etme : güvenme
metanet : sağlamlık, kararlılık
minnettar : iyilik yapan birisine karşı duyulan teşekkür hissi
muvafık : uygun
nazar : bakış, görüş
nev-i beşer : insanlar, insanlık
rû-yi zemin : yeryüzü
sadakat : bağlılık, doğruluk
safvet : saflık, temizlik
sebat : kararlılık
sıddık : çok doğru ve bağlı
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler, Kur’ân ve sünnet
tafsilât : ayrıntılar
tahakkuk etme : gerçekleşme
tahribkâr : yıkan, bozan
tasvirat : tasvirler, anlatımlar
tereşşuh eden : sızan
tereşşuhât : sızıntılar
teşekkürat : teşekkürler
tevafuk : denk gelme, anlamlı uygunluk
ulüvv-ü himmet : yüksek gayret
umum : genel, herkes
Yükleniyor...