Hüsrev’in mektubundan bir fıkradır.

Evet, Üstadım, gözümüzle görüyoruz ki: Ehl-i tarikat, bid’alara dayanamamışlar; hem girmişler, içinden çıkamıyorlar, hem sâlikleri ondan bir ikiye inmiş. Hem onlar da itiraf ediyorlar ki: Zevklerinden, cezb edici güzelliklerinden ellerinde çok şeyleri kalmamış. Cenâb-ı Hakkın sırf bir ihsanı olarak Risaletü’n-Nur’un parlak, nuranî nâsiyesini müşahede ediyoruz ki, in’ikâs eden lemeat-ı Nuriyesi bütün ihtiyacımıza kâfi ve vâfi geliyor, herkesi hayrette bırakıyor. Hem, ehl-i bid’ayı serfüru ettiriyor. Öylelerin lisanlarından, nedamet ve teessüfü ifade eden “Bilmemişiz!” kelimeleri dökülüyor.

Muhitimizde, Risaletü’n-Nur’a karşı câzibedar ve çok âli hakikatlerinden başka ehl-i bid’a lisanları susmuş; güya karanlıklı girdaplara sokulmuşlar, konuşuyorlar. Konuşsalar da tesirleri kalmamıştır. Câzibedar ve i’cazkâr lisanıyla ancak Risaletü’n-Nur konuşuyor. Bid’a ve dalâlet zulmetlerine karşı ancak onun talebeleri kuvvet-i imanla çelikten bir kal’a gibi duruyorlar. Hem öyle fevkalâde fütuhat yapıyor ve öyle harikulâde bir surette emir ve nehy-i Kur’ânîyi temessük ettiriyor ki, pek çok müşahedatımızdan yalnız birisini bin kalemli kardeşimiz söylüyorlar ki... Sükût.
Hüsrev
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âli : yüksek, yüce
bid’a : aslen dinde olmayıp sonradan dine aykırı şekilde ortaya çıkan şeyler
câzibedar : çekici
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
cezb : çekim
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
ehl-i bid’a : dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mâl etmeye çalışanlar
ehl-i tarikat : tarikata mensup olanlar
emir ve nehy-i Kur’ânî : Kur’ân’ın emrettiği ve yasakladığı şeyler
fıkra : makale, kısa yazı, mektup
fütuhat : fetihler, zaferler
girdap : suların dönerek çukurlaştığı yer; tehlikeli yer
hakikat : gerçek, doğru
hâlis : içten, katıksız, samimi
harikulâde : olağanüstü, hayranlık verici
i’cazkâr : mu’cizeli
ihsan : bağış, ikram, lütuf
in’ikâs : yansıma, aksetme
kâfi : yeterli
kudsî : kutsal
kuvvet-i iman : iman gücü
lemeat-ı Nuriye : Nur’un parıltıları, parlak hakikatleri
lisan : dil
muhit : çevre, etraf
muvaffakiyet : başarı
mühim : önemli
müşahedat : gözlemlemeler, şahit olunan şeyler
müşahede : seyretme, gözlemleme
nâsiye : alın, çehre
nedamet : pişmanlık
sâlik : yol alan, bir yol veya meslekte yürüyen
selâmetli : güvenli, esenlikli
serfüru ettirme : baş eğdirme
sükût : sessiz kalma, susma
şakirt : talebe, öğrenci
teessüf : üzülme, hayıflanma
temessük : sarılma, tutunma
tesir : etki
vâfi : yeterli
zulmet : karanlık
Yükleniyor...