Hem o nazik, kıymettar aletler, mizanlar, istimal edilecek şahane madenler ve işler bulmadığından, bütün bütün kıymetten düşecekler. Hem idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti başınıza kalacak. Hem emanette hıyanet cezasını göreceksiniz. İşte beş derece hasâret içinde hasâret! “Hem de bana satmak ise, bana asker olup benim namımla tasarruf etmek demektir. Adi bir esir ve başıbozuğa bedel, âli bir padişahın has, serbest bir yaver-i askeri olursunuz.”

Onlar şu iltifatı ve fermanı dinledikten sonra, o iki adamdan aklı başında olanı dedi: “Başüstüne! Ben maaliftihar satarım, hem bin teşekkür ederim.” Diğeri mağrur, nefsi firavunlaşmış, hodbin, ayyaş, güya ebedî o çiftlikte kalacak gibi dünya zelzele ve dağdağalarından haberi yok, dedi: “Yok yok, padişah kimdir? Ben mülkümü satmam, keyfimi bozmam.”

Biraz zaman sonra birinci adam öyle bir mertebeye çıktı ki, herkes haline gıpta ederdi. Padişahın lûtfuna mazhar olmuş; has sarayında saadetle yaşıyor. Diğeri öyle bir hale giriftar olmuş ki, herkes ona acıyor, hem “Müstehak!” diyor. Çünkü hatasının neticesi olarak, hem saadeti ve mülkü gitmiş, hem ceza ve azap çekiyor.

İşte, ey nefs-i pürheves! Şu misalin dürbünüyle hakikatin yüzüne bak. Amma o padişah ise, Ezel-Ebed Sultanı olan Rabbin, Hâlıkındır. Ve o çiftlikler, makineler, aletler, mîzanlar ise, senin daire-i hayatın içindeki mâmelekin ve o mâmelekin içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akıl ve hayal gibi zahirî ve batınî hasselerindir. Ve o yaver-i ekrem ise, Resul-i Kerîmdir. Ve o ferman-ı ahkem ise, Kur’ân-ı Hakîmdir ki, bahsinde bulunduğumuz ticaret-i azîmeyi şu âyetle ilân ediyor: اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ 1

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında Cenneti onlara vermek suretiyle satın almıştır.” Tevbe Sûresi, 9:111.
Önceki Risale: Beşinci Söz / Sonraki Risale: Yedinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âli : yüce
ayyaş : sarhoş
batınî : iç, görünmeyen
dağdağa : karışıklık, gürültü
daire-i hayat : hayat alanı
ebedî : sonsuz
Ezel-Ebed Sultanı : başlangıcı ve sonu olmayıp bütün zamanlara egemen olan Allah
ferman : buyruk
ferman-ı ahkem : sağlam esaslar içeren buyruk
firavunlaşmak : kendisini ilâh seviyesine çıkaracak derecede büyük görmek
gıpta : özenme, hayranlık
giriftar : tutulmuş, yakalanmış
hakikat : gerçek, doğru
Hâlık : herşeyi yoktan yaratan Allah
has : özel
hasâret : zarar, kayıp
hasse : duyu, organ
hıyanet : hainlik, ihanet
hodbin : bencil, kibirli
iltifat : gönül okşayıcı güzel söz
istimal etmek : kullanmak
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
külfet : yük, ağırlık
lûtuf : iyilik, ihsan, bağış
maaliftihar : iftiharla, memnuniyetle
mağrur : gururlu, kendini beğenmiş
mâmelek : sahip olunan herşey
mazhar olmak : erişmek
mertebe : derece
mîzan : tartı, ölçü
mülk : sahip olunan şey
müstehak : layık
nam : ad
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nefs-i pürheves : heveslerinin peşinde koşan nefis
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
Resul-i Kerîm : Allah’ın çok şerefli ve değerli elçisi Hz. Muhammed (a.s.m.)
saadet : mutluluk
tasarruf etmek : dilediği gibi kullanmak
ticaret-i azîme : büyük ticaret
yaver-i asker : önemli, gözde asker
yaver-i ekrem : çok değerli, yüksek rütbeli memur
zahirî : dış, görünen
zelzele : sarsıntı, deprem
Yükleniyor...