Meselâ, bir kumandanın, bir orduya verdiği arş emriyle, bir neferin arş sözü arasında ne kadar fark vardır. Birincisi, koca bir orduyu harekete getirir; aynı kelâm olan ikincisi, belki bir neferi bile yürütemez.

İşte, bu dört esastan dolayı ve hem Said Nursî’ye karşı kalblerinde büyük bir sevgi taşıyan yüz binlerle kimseler, sevgiyle üstadlarının en küçük haline dahi, büyük bir ehemmiyet vererek onları öğrenip ittiba etmek, uymak arzusunu taşıdıklarından, buradaki bir kısım kardeşlerimiz, üstadımızın hayatı, eserleri, meslek ve meşrebi hakkında malûmat verilmesini ısrarla istediler.

Fakat, Bediüzzaman gibi bir zâtın hayatı ve eserleri ve seciyelerini tam ifade edemeyeceğiz. Bu hakikat, basiretli ehl-i ilim olan ediplerce de itiraf edilmiş olduğundan bu hizmet, bizim haddimizden çok uzaktır. Hem Bediüzzaman hakkında malûmat almak isteyen kardeşlerimize, bunun ancak ve ancak Risale-i Nur Külliyatını dikkat ve devamla okumak suretiyle mümkün olduğunu arz ederiz.

Aziz kardeşlerim,

Bu mübarek vatan ve milletin ve âlem-i İslâmın ebedî saadetini ve kurtuluşunu ve dolayısıyla yeryüzünde umumî sulh ve selâmeti temin edecek bir inâyet ve kudrete mâlik olan Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisinde şöyle gayet sağlam kuvvetler toplanmış ve imtizac etmiştir.

1. Yüksek bir kuvvet ve bütün kemâlâtın üstadı olan hakikat-ı İslâmiye.

2. Şehâmet-i imâniye. Yani tezellül etmemek, biçarelere tahakküm ve tekebbür etmemek.

3. Müslümanlığın insana verdiği izzet ve şeref, terakki ve teâlinin en mühim âmili olan izzet-i İslâmiye.

Arkadaşlar! Şu mealde bir hadis-i şerif var ki: “Hakiki âlimler, zâlim hükümdarlara karşı hak ve hakikatı pervasızca söyleyen âlimlerdir.” İşte biz, ancak böyle ve muttaki bir allâmenin söz ve eserlerine itimat edebiliriz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Lemeât
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i İslâm : İslâm dünyası
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
allâme : büyük âlim
âmil : sebep
arz : söyleme, ifade etme
aziz : çok değerli, izzetli
basiretli : ileri görüşlü, ferasetli
biçare : çaresiz
ebedî : sonu olmayan sonsuz
ehl-i ilim : ilim ehli, âlimler
gayet : son derece
had : yetki, sınır
hadis-i şerif : Peygamberimize ait söz, emir ve davranışlar
hak : doğru
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-ı İslâmiye : İslâm hakikatleri, gerçekleri
hakiki : gerçek
imtizac : birleşme, kaynaşma
inâyet : yardım, ihsan, iyilik
itimat etme : güvenme
ittiba etmek : tabi olmak, uymak
izzet : değer, itibar, yücelik
izzet-i İslâmiye : İslâmın izzeti, şeref ve yüceliği
kemâlât : mükemmellik, üstün özellikler
kudret : güç, iktidar
mâlik : sahip
malumât : bilgiler
mâsadak : bir söz veya hükmü doğrulayan husus, doğrulayıcı
meslek : yol, usül
meşreb : hareket tarzı, metod
muttaki : Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyan kimseler
mübarek : bereketli, hayırlı
mücahede : cihad etme, din uğrunda çaba harcama
müellif : yazar
mühim : önemli
pervasızca : korkmadan, çekinmeden
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
saadet : mutluluk
seciye : üstün özellikler, karakter
selâmet : esenlik, güven
sulh : barış
şahs-ı mânevî : mânevî şahıs; belli bir ideal veya bir gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik
şehâmet-i imâniye : imandan gelen cesaret, yiğitlik
tahakküm : zorla hükmetme, baskı ve zorbalık
teâli : yücelme
tekebbür : büyüklenme
terakki : ilerleme, yükselme
tezellül : alçalma, kendisini küçük düşürme
ubûdiyet : Allah’a kulluk
umumî : genel, herkese ait
üstad : hoca, öğretmen
vâkıa : olay
Yükleniyor...