Madem içtimaî hayat İslâmda başlamıştır. Herbirinin imanı kendine mahsus olan delile münhasıran değil, müstenid vicdan.

Belki cemaatin kalbinde gayr-ı mahdut esbaba dahi eder istinad.

Hattâ cây-ı dikkattir: Bir mezheb-i zaifi, mürur ettikçe zaman,

İptali müşkül olur. Nerede kaldı ki İslâm, vahy ile fıtrat gibi iki metin esasa hem istinad etmiştir, hem bu kadar a’sarda nâfizâne hükümran.

Râsih esaslarıyla, bâhir eserleriyle, kürenin yarısıyla iltiham peydâ etmiş, bir ruh-u fıtrî olmuş. Nasıl küsufa girer? Küsuftan çıkmış el’an.

Fakat, maatteessüf, bazı zevzek kefere, safsatalı adamlar, şu kasr-ı âlînin metin esaslarına ilişir buldukça imkân.

Onları deprettirir. Esaslara ilişilmez, onlarla oynanılmaz. Sussun şimdi dinsizlik; iflâs etti o teres. Bestir tecrübe-i küfran ve yalan.

Bu âlem-i İslâmın âlem-i küfre karşı en ileri karakol, şu dârülfünun idi. Lâkayt ve gafletlikle hasm-ı tabiat-yılan,

Gediği açtı cephenin arkasında, dinsizlik hücum etti, millet epey sarsıldı. En ileri karakol, İslâmiyet ruhuyla tenevvür etmiş cinan,

En mütesallib olmalı. En müteyakkız olmalı. Yahut o dar olmamalı, İslâmı aldatmamalı. İmanın yeri kalbdir; dimağ ise oluyor mâkes-i nur-u iman.

Bazan da mücahiddir, bazan süpürgecidir. Dimağda vesveseler, hem pek çok ihtimaller kalb içine girmese, sarsılmaz iman, vicdan.

Yoksa bazıların zannınca iman dimağda olsa, ruh-u iman olan hakkalyakîne, ihtimâlât-ı kesire olur birer hasm-ı bîeman.

Kalb ile vicdan, mahall-i iman. Hads ile ilham, delil-i iman. Bir hiss-i sâdis, tarik-i iman. Fikir ile dimağ, bekçi-i iman.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Konferans
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’sar : asırlar
bâhir : açık, âşikar
bekçi-i iman : iman bekçisi
bes : yeter
cây-ı dikkat : dikkat çekici, ilginç
cinan : cennetler, bahçeler
dârülfünun : üniversite
delil-i iman : imanın delili
dimağ : beyin
el’an : şimdi
esbab : sebepler
fıtrat : yaratılış
gaflet : dalgınlık, umursamazlık
gayr-ı mahdut : sınırsız
hads : güçlü sezgi, seziş
hakkalyakîn : bizzat yaşanarak elde edilen kesinlik
hasm-ı bîeman : insafsız düşman
hasm-ı tabiat-yılan : yılan tabiatlı düşman
hiss-i sâdis : altıncı his
hükümran : hükmeden
içtimaî : toplumsal, sosyal
ihtimâlât-ı kesire : pek çok ihtimaller
ilham : Allah tarafından kalbe gelen mânâ
iltiham peyda etmek : kaynaşmak, iç içe girmek
istinad : dayanma
kasr-ı âlî : yüce, yüksek köşk
kefere : kâfirler, inkârcılar
küre : dünya
küsuf : kararma, tutulma; karanlıkta bırakma
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
maattessüf : ne yazık ki
mahall-i iman : imanın yeri
mahsus : has, özel
mâkes-i nur-u iman : iman nurunun yansıdığı yer
metin : sağlam
mezheb-i zaif : zayıf mezhep, yol
mücahid : cihad eden
münhasıran : sınırlı olarak
mürur etme : geçme
müstenid : dayanan, birşeye sırtını dayayan
müşkül : zor
mütesallib : dayanıklı, sağlamlaşmış
müteyakkız : uyanık, dikkatli, tetikte
nâfizâne : derinlere işler ve hükmü geçer bir şekilde
râsih : sağlam, yerleşmiş
ruh-u fıtrî : yaratılıştan gelen ruh
ruh-u iman : iman ruhu
safsata : yalan, uydurma
tarik-i iman : iman yolu
tecrübe-i küfran : inkârcılık tecrübesi
tenevvür : aydınlanma, nurlanma
teres : alçak, kâfir
vahy : Allah tarafından gelen emir ve yasaklar
vesvese : şüphe, kuruntu
zevzek : geveze
Yükleniyor...