Birden ihata etmiş, hem de tazammun etmiş delâletinde vüs’at, mânâsında genişlik. Bu pencere ile baksan, görürsün, ne geniştir meydanı.
Ahkâmdaki istiab: Şu harika şeriat ondan olmuş istinbat. Saadet-i dâreynin bütün desâtirini, bütün esbab-ı emni,
İçtimaî hayatın bütün revâbıtını, vesâil-i terbiye, hakaik-i ahvâli birden tazammun etmiş onun tarz-ı beyanı.
İlmindeki istiğrak: Hem ulûm-u kevniye, hem ulûm-u İlâhî, onda merâtib-i delâlât, rumuz ile işârat, sûreler surlarında cem’ etmiştir cinânı.
Makàsıd ve gayatta muvazenet, ıttırad, fıtrat desâtirine mutabakat, ittihad, tamam müraat etmiş, hıfz eylemiş mizanı.
İşte lâfzın ihatasında, mânânın vüs’atinde, hükmün istiâbında, ilmin istiğrakında, muvazene-i gayatta câmiiyet-i pürşânı!
Dördüncü unsur ise, her asrın derece-i fehmine, edebî rütbesine, hem her asırdaki tabakata, derece-i istidat, rütbe-i kabiliyet nisbetinde ediyor bir ifaza-i nuranî.
Her asra, her asırdaki her tabakaya kapısı küşâde. Güya her demde, her yerde taze nâzil oluyor o kelâm-ı Rahmânî.
İhtiyarlandıkça zaman, Kur’ân da gençleşiyor. Rumuzu hem tavazzuh eder, tabiat ve esbabın perdesini de yırtar o hitab-ı Yezdânî.
Nur-u tevhidi, her dem her âyetten fışkırır. Şehadet perdesini gayb üstünde kaldırır.
Ulviyet-i hitabı, dikkate davet eder o nazar-ı insanı, ki o lisan-ı gaybdır; şehadet âlemiyle bizzat odur konuşur. Şu unsurdan bu çıkar: Harika tazeliği bir ihata-i ummânî.
Ahkâmdaki istiab: Şu harika şeriat ondan olmuş istinbat. Saadet-i dâreynin bütün desâtirini, bütün esbab-ı emni,
İçtimaî hayatın bütün revâbıtını, vesâil-i terbiye, hakaik-i ahvâli birden tazammun etmiş onun tarz-ı beyanı.
İlmindeki istiğrak: Hem ulûm-u kevniye, hem ulûm-u İlâhî, onda merâtib-i delâlât, rumuz ile işârat, sûreler surlarında cem’ etmiştir cinânı.
Makàsıd ve gayatta muvazenet, ıttırad, fıtrat desâtirine mutabakat, ittihad, tamam müraat etmiş, hıfz eylemiş mizanı.
İşte lâfzın ihatasında, mânânın vüs’atinde, hükmün istiâbında, ilmin istiğrakında, muvazene-i gayatta câmiiyet-i pürşânı!
Dördüncü unsur ise, her asrın derece-i fehmine, edebî rütbesine, hem her asırdaki tabakata, derece-i istidat, rütbe-i kabiliyet nisbetinde ediyor bir ifaza-i nuranî.
Her asra, her asırdaki her tabakaya kapısı küşâde. Güya her demde, her yerde taze nâzil oluyor o kelâm-ı Rahmânî.
İhtiyarlandıkça zaman, Kur’ân da gençleşiyor. Rumuzu hem tavazzuh eder, tabiat ve esbabın perdesini de yırtar o hitab-ı Yezdânî.
Nur-u tevhidi, her dem her âyetten fışkırır. Şehadet perdesini gayb üstünde kaldırır.
Ulviyet-i hitabı, dikkate davet eder o nazar-ı insanı, ki o lisan-ı gaybdır; şehadet âlemiyle bizzat odur konuşur. Şu unsurdan bu çıkar: Harika tazeliği bir ihata-i ummânî.
Önceki Risale: Otuz Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Konferans