ALTINCI BASAMAK

Beşer ve cin, nihayetsiz şerre ve cühuda müstaid olduklarından, nihayetsiz bir temerrüd ve bir tuğyan yaparlar. İşte, bunun için, Kur’ân-ı Hakîm öyle i’cazkâr bir belâğatle ve öyle âli ve bâhir üslûplarla ve öyle gàli ve zahir temsiller ve mesellerle ins ve cinni isyandan ve tuğyandan zecreder ki, kâinatı titretir. Meselâ, “Ey ins ve cin! Emirlerime itaat etmezseniz, haydi, hudud-u mülkümden, elinizden gelirse çıkınız” meseline işaret eden

يَامَعْشَرَ الْجِنِّ وَاْلاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ فَانْفُذُوا لاَ تَنْفُذُونَ اِلاَّ بِسُلْطاَنٍ - فَبِاَىِّ اٰلاَۤءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّباَنِ - يُرْسَلُ عَلَيْكُماَ شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلاَ تَنْتَصِرَانِ 1

âyetindeki azametli inzara ve dehşetli tehdide ve şiddetli zecre dikkat et. Nasıl ins ve cinnin gayet mağrurâne temerrüdlerini, gayet mucizâne bir belâğatle kırar. Aczlerini ilân eder. Saltanat-ı Rububiyetin genişliği ve azameti nisbetinde ne kadar âciz ve biçare olduklarını gösterir. Güya şu âyetle, hem وَجَعَلْناَهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ 2 âyetiyle böyle diyor ki:

“Ey hakareti içinde mağrur ve mütemerrid, ey zaaf ve fakrı içinde serkeş ve muannid olan cin ve ins! Nasıl cesaret edersiniz ki, isyanınızla öyle bir Sultan-ı Zîşânın evamirine karşı geliyorsunuz ki, yıldızlar, aylar, güneşler emirber neferleri gibi emirlerine itaat ederler.

“Hem tuğyanınızla öyle bir Hâkim-i Zülcelâle karşı mübareze ediyorsunuz ki, öyle azametli mutî askerleri var; faraza şeytanlarınız dayanabilseler, onları dağ gibi güllelerle recmedebilirler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Ey cinler ve insanlar topluluğu! Eğer göklerin ve yerin sınırlarından çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, haydi, çıkın. Fakat Allah’ın vereceği bir kuvvet olmadan çıkamazsınız. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? Üzerinize saf ateşten bir alevle bakır gibi kızıl bir duman Salınır da, birbirinize hiçbir yardımınız da dokunmaz.” Rahmân Sûresi, 55:33-35.
2 : “…Onları (yıldızları) şeytanlara atılan mermiler yaptık.” Mülk Sûresi, 67:5.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Söz / Sonraki Risale: On Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : âcizlik, güçsüzlük
adüvv-ü kâfir : inkârcı, inanmayan düşman
âli : yüce, yüksek
arz : yer, dünya
azamet : büyüklük
bâhir : açık, berrak
belâğat : maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleme
biçare : çaresiz
cünud : askerler
emirber nefer : emre hazır asker
evamir : emirler
fakr : fakirlik
faraza : varsayalım ki
farz-ı muhal : olmayacak birşeyi olacakmış gibi düşünme, varsayım ki
gàli : kıymetli
hakaret : küçüklük, değersizlik
Hâkim-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve herşeye hükmeden Allah
hudud-u mülk : mülkün sınırı
ibâd : kullar
inzar : sakındırma, uyarma
kâinat : evren, yaratılmış herşey
küfran : nankörlük, inkâr
mağrur : gururlu
mağrurâne : gururlu bir şekilde
mahlûk : yaratık
Mâlik-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan, herşeyin sahibi Allah
mu’cizâne : mu’cizeli bir şekilde
muannid : inatçı
mutî : itaat eden, emre uyan
mübareze : mücadele, çatışma
mütemerrid : inatçı, dik kafalı
nisbet : oran, ölçü
recmetme : taşlama
saltanat-ı Rububiyet : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
serkeş : isyan eden, başıbozuk
Sultan-ı Zîşân : şan ve şeref sahibi Sultan, Allah
temerrüd : inat etme, ayak direme
temsil : kıyaslama tarzında benzetme, analoji
tuğyan : azgınlık, taşkınlık, zulüm ve küfürde çok ileri gitme
zahir : açık, gözle görünür
zecretme : sakındırma, vazgeçirme
Yükleniyor...