“Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelâlin memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibâdından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlûkları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız, arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nuhasları size atabilirler, sizi dağıtırlar.

“Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanunla öyleler bağlıdır; eğer lüzum olsa arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler.”

Evet, Kur’ân’da bazı mühim tahşidat vardır ki, düşmanların kuvvetli olduğundan ileri gelmiyor. Belki haşmetin izharı ve düşman şenaatinin teşhiri gibi sebeplerden ileri geliyor.

Hem bazan kemâl-i intizamı ve nihayet adli ve gayet ilmi ve kuvvet-i hikmeti göstermek için, en büyük ve kuvvetli esbabı, en küçük ve zayıf birşeye karşı tahşid eder ve üstünde tutar; düşürtmez, tecavüz ettirmez. Meselâ şu âyete bak:

وَاِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ مَوْلٰيهُ وَجِبْريِلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ
وَالْمَلٰئِكَةُ بَعْدَ ذٰلِكَ ظَهِيرٌ
1

Ne kadar Nebî hakkına hürmet ve ne kadar ezvâcın hukukuna merhamet var. Şu mühim tahşidat, yalnız hürmet-i Nebînin azametini ve iki zaifenin şekvâlarının ehemmiyetini ve haklarının riayetini rahîmâne ifade etmek içindir.

YEDİNCİ BASAMAK

Melekler ve semekler gibi, yıldızların dahi gayet muhtelif efradları vardır. Bir kısmı nihayet küçük, 2 bir kısmı gayet büyüktür. 3 Hattâ gökyüzünde her parlayana yıldız denilir. İşte bu yıldız cinsinden bir nev’i de, nazenin semâ yüzünün murassa ziynetleri ve o ağacın münevver meyveleri ve o denizin müsebbih balıkları hükmünde, Fâtır-ı Zülcelâl, Sâni-i Zülcemâl onları yaratmış ve meleklerine mesireler, binekler, menziller yapmıştır. Ve yıldızların küçük bir nev’ini de şeyâtînin recmine alet etmiş.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Eğer (siz iki hanım) Peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız, şüphesiz ki onun dostu Allah’tır, Cebrâil’dir ve salih mü’minlerdir. Üstelik melekler de onun yardımcısıdır.” Tahrim Sûresi, 66:4.
2 : bk. Ed-Deylemî, el-Müsned 2:190; Ebu’ş-Şeyh, el-Azame 2:734.
3 : bk. Müslim, Selâm 124; Tirmizî, Tefsîru Sûre (34) 3; Ebû Dâvûd, Sünnet 18; Müsned 1:218; Ebû Ya’lâ, el-Müsned 4:476, 13:137; İbni Hibbân, es-Sahîh 13:499
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Söz / Sonraki Risale: On Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz : yer, dünya
azamet : büyüklük
efrad : fertler
esbap : sebepler
ezvâc : hanımlar, eşler
Fâtır-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet sahibi olan ve herşeyi benzersiz üstün sanatıyla yaratan Allah
haşmet : heybet, görkem
hürmet : saygı
hürmet-i Nebî : Peygamber Efendimize saygı
izhar : gösterme, ortaya çıkarma
kemâl-i intizam : tam ve mükemmel bir düzen
kuvvet-i hikmet : hikmetin kuvveti
menzil : mekan, yer
mesire : seyredilecek, gezilecek yer
misillü : gibi
muhtelif : çeşitli
murassa : süslenmiş
münevver : aydınlık, nurlanmış
müsebbih : tesbih eden, Allah’ı anan
nazenin : ince, nâzik, duyarlı
Nebî : Peygamber
nev’ : çeşit
nihayet : son
nuhas : erimiş bakır
rahîmâne : şefkat ve merhametle
recm : taşlama
riayet : gözetme, kollama
Sâni-i Zülcemâl : sonsuz güzellik sahibi olan ve herşeyi san’atlı şekilde yaratan Allah
sema : gök
semek : balık
şekva : şikayet
şenaat : kötülük, alçaklık
şeyâtin : şeytanlar
şuvazlı : kızgın, ateşli
tahşid : kuvvetlendirme, destekleme
tahşidat : öneminden dolayı bir şeyin üzerinde fazla durma
teşhir : sergileme
zaife : zayıf, dayanıksız
ziynet : süs
Yükleniyor...