“Hem bu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz.

“Hem şu görünen in’âm ve ikramlarla size şefkatini ve merhametini gösteriyor. Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz.

“Hem şu kemâlâtının âsârıyla mânevî cemâlini size göstermek istiyor. Siz dahi onu görmeye ve teveccühünü kazanmaya iştiyakınızı gösteriniz.

“Hem bütün şu gördüğünüz masnuat ve müzeyyenat üstünde birer mahsus sikke, birer hususî hâtem, birer taklit edilmez turra koymakla, herşey kendisine has olduğunu ve kendi eser-i desti olduğunu ve kendisi tek ve yektâ, istiklâl ve infirad sahibi olduğunu size göstermek istiyor. Siz dahi onu tek ve yektâ ve misilsiz, nazirsiz, bîhemtâ tanıyınız ve kabul ediniz.”

Daha bunun gibi, ona ve o makama münasip sözleri seyircilere söyledi. Sonra, giren ahali iki güruha ayrıldılar:

Birinci güruhu: Kendini tanımış ve aklı başında ve kalbi yerinde oldukları için, o sarayın içindeki acaiplere baktıkları zaman dediler: “Bunda büyük bir iş var.” Hem anladılar ki, beyhude değil, âdi bir oyuncak değil. Onun için merak ettiler. “Acaba tılsımı nedir? İçinde ne var?” deyip düşünürken, birden o muarrif üstadın beyan ettiği nutkunu işittiler. Anladılar ki, bütün esrarın anahtarları ondadır. Ona müteveccihen gittiler ve dediler:

“Esselâmü aleyke yâ eyyühe’l-üstad! Hakkan, şöyle bir muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır. Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz.”

Üstad ise, evvel zikri geçen nutukları onlara dedi. Bunlar güzelce dinlediler, iyice kabul edip tam istifade ettiler. Padişahın marziyâtı dairesinde amel ettiler.

Onların şu edepli muamele ve vaziyetleri o padişahın hoşuna geldiğinden, onları has ve yüksek ve tavsif edilmez diğer bir saraya davet etti, ihsan etti.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Onuncu Söz / Sonraki Risale: On İkinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acaip : hayret verici ve şaşırtıcı şeyler
âdi : basit, sıradan
ahali : halk
amel etmek : iş görmek, davranmak
âsâr : eserler
beyan : açıklama
beyhude : boşu boşuna, gayesiz
bîhemtâ : eşsiz, benzersiz
cemâl : güzellik
cevâd-ı melik : çok cömert hükümdar
edep : terbiye, güzel ahlâk
eser-i dest : el yapımı
esrar : sırlar, gizemler
esselâmü aleyke yâ eyyühe’l-üstad : sana selâm olsun, ey üstad
evvel : önce
güruh : bölük, grup
hakkan : gerçekten
has : özel
hâtem : mühür, damga
hususî : özel
hürmet etmek : saygı göstermek
ihsan : iyilik, ikram, bağış
ihsanat : ihsanlar, iyilikler, bağışlar
in’am : nimet verme
infirad : tek başına olma
istifade : faydalanma, yararlanma
istiklâl : bağımsızlık
iştiyak : şiddetli arzu ve istek
itaat etme : emre uyma
kemâlât : mükemmellikler, kusursuzluklar, üstünlükler
mahsus : özel
marziyât : hoşa giden, razı olunan şeyler
masnuat : sanat eseri varlıklar
misilsiz : benzersiz, eşsiz
muamele : davranış, iş
muarrif : tarif edici, tanıtıcı
muhabbet : sevgi
muhteşem : ihtişamlı, görkemli
mutî : itaatkar
müdakkik : inceden inceye araştıran
münasip : uygun
müteveccihen : yönelerek
müzeyyenat : süsler
nazirsiz : benzersiz
nutuk : konuşma
sadık : doğru sözlü
seyyid : efendi
sikke : mühür, işaret
şayeste : lâyık, yakışır
şefkat : karşılıksız merhamet ve sevgi
tavsif edilmez : özellikleri anlatılmakla bitmez
teveccüh : ilgi
tılsım : sır, şifre
turra : mühür, nişan
üstad : hoca, öğretmen
vaziyet : durum
yektâ : tek, benzersiz
zikri : geçen anılan, sözü geçen
Yükleniyor...