ONUNCU REŞHA

İşte, bak: Ne kadar merak-âver, ne kadar cazibedar, ne kadar lüzumlu, ne kadar dehşetli hakaikı gösterir ve mesâili ispat eder. Bilirsin ki, en ziyade insanı tahrik eden meraktır. Hattâ, eğer sana denilse, “Yarı ömrünü, yarı malını versen, Kamerden ve Müşteriden biri gelir, Kamerde ve Müşteride ne var, ne yok, ahvâlini sana haber verecek. Hem doğru olarak senin istikbalini ve başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek”; merakın varsa, vereceksin. Halbuki, şu zat öyle bir Sultanın ahbârını söylüyor ki, memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervane etrafında döner. O Arz olan o pervane ise, bir lâmba etrafında pervaz eder.

Ve o Güneş olan lâmba ise, o Sultanın binler menzillerinden bir misafirhanesinde, binler misbahlar içinde bir lâmbasıdır. Hem öyle acaip bir âlemden hakikî olarak bahsediyor ve öyle bir inkılâptan haber veriyor ki, binler küre-i arz bomba olsa, patlasalar, o kadar acip olmaz. Bak, onun lisanında - اِذَا السَّمَاۤءُ انْفَطَرَتْ - اَلْقَارِعَةُ اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ 1 gibi sûreleri işit. Hem öyle bir istikbalden doğru olarak haber veriyor ki, şu dünyevî istikbal ona nisbeten bir katre serap hükmündedir.

Hem öyle bir saadetten pek ciddî olarak haber veriyor ki, bütün saadet-i dünyeviye ona nisbeten bir berk-i zâilin bir şems-i sermede nisbeti gibidir.

ON BİRİNCİ REŞHA

Böyle acip ve muammâ-âlûd şu kâinatın perde-i zahiriyesi altında, elbette ve elbette böyle acaip bizi bekliyor. Böyle acaibi haber verecek, böyle harika ve fevkalâde mu’ciznümâ bir zat lâzımdır.

Hem bu zâtın gidişatından görünüyor ki, o görmüş ve görüyor ve gördüğünü söylüyor.

Hem bizi nimetleriyle perverde eden şu semâvât ve arzın İlâhı bizden ne istiyor, marziyâtı nedir; pek sağlam olarak bize ders veriyor.

Hem bunlar gibi daha pek çok merak-âver, lüzumlu hakaikı ders veren bu zâta karşı herşeyi bırakıp ona koşmak, onu dinlemek lâzım gelirken, ekser insanlara ne olmuş ki, sağır olup kör olmuşlar, belki divane olmuşlar ki bu hakkı görmüyorlar, bu hakikati işitmiyorlar, anlamıyorlar?

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Güneş dürülüp toplandığında...” Tekvir Sûresi, 81:1 • “Gök yarıldığı zaman...” İnfitar Sûresi, 82:1 • “Çarpacak olan felâket...” Kària Sûresi, 101:1.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Sekizinci Söz / Sonraki Risale: Yirminci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahbâr : haberler
ahvâl : haller, durumlar
Arz : Dünya
arz : yeryüzü
berk-i zâil : bir an parlayıp yok olan şimşek
burhan-ı katı : sağlam delil
burhan-ı nâtık : konuşan delil
delil-i sadık : doğru delil
delil-i sâtı : parlak delil
ekser : çoğunluk
hakaik : gerçekler
hakikî : gerçek, doğru
hakkaniyet : doğruluk
Hâlık : yaratıcı Allah
haşir : öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hidayet : hak ve doğru yolda oluş
inkılâp : değişim, dönüşüm
istikbal : gelecek
kâinat : evren, yaratılmış her şey
Kamer : Ay
katre : damla
küre-i arz : yerküre, dünya
marziyât : Allah’ın rızasına uygun işler
menzil : mekan, yer
merak-âver : merak verici
mevcudat : varlıklar
misbah : lamba
mu’ciznümâ : mu’cize gösteren
muammâ-âlûd : anlaşılması zor ve karışık
nisbet : kıyas, oran
nisbeten : kıyasla
perde-i zahiriye : görünürdeki perde
pervaz etmek : uçmak
perverde etmek : beslemek
saadet : mutluluk
saadet-i dünyeviye : dünyaya ait mutluluk
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
semâvat : gökler
serap : göz aldanması
Sultan : otorite, kudret ve egemenlik sahibi olan Allah
şems-i sermed : devamlı ve sürekli güneş
vahdâniyet : birlik
Yükleniyor...