İşte, intizamsızlık içinde kemâl-i intizamı gör, ibret al.
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ 1 nın bir sırrını bil.
Hem âyet-i وَمَا يَنْبَغِى لَهُ 2 sırrını da bununla anla ki: Şiirin şe’ni, küçük ve sönük hakikatleri, büyük ve parlak hayallerle süslendirip beğendirmek ister. Halbuki Kur’ân’ın hakikatleri o kadar büyük, âli, parlak ve revnaktardır ki, en büyük ve parlak hayal, o hakikatlere nisbet edilse, gayet küçük ve sönük kalır. Meselâ,
gibi hadsiz hakikatleri buna şahittir.
Kur’ân’ın herbir âyeti, birer necm-i sâkıp gibi, i’caz ve hidayet nurunu
neşirle küfrün zulümatını nasıl dağıttığını görmek, zevk etmek istersen, kendini o asr-ı cahiliyette ve o sahrâ-yı bedeviyette farz et ki, herşey zulmet-i cehil ve gaflet altında, perde-i cümud ve tabiata sarılmış olduğu bir anda, birden Kur’ân’ın lisan-ı ulvisinden
gibi âyetleri işit, bak: O ölmüş veya yatmış mevcudat-ı âlem, يُسَبِّحُ sadasıyla, işitenlerin zihninde nasıl diriliyorlar, huşyar oluyorlar, kıyam edip zikrediyorlar.
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ 1 nın bir sırrını bil.
Hem âyet-i وَمَا يَنْبَغِى لَهُ 2 sırrını da bununla anla ki: Şiirin şe’ni, küçük ve sönük hakikatleri, büyük ve parlak hayallerle süslendirip beğendirmek ister. Halbuki Kur’ân’ın hakikatleri o kadar büyük, âli, parlak ve revnaktardır ki, en büyük ve parlak hayal, o hakikatlere nisbet edilse, gayet küçük ve sönük kalır. Meselâ,
يَوْمَ نَطْوِى السَّمَاۤءَ كَطَىِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ - يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثاً - اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ 3
gibi hadsiz hakikatleri buna şahittir.
Kur’ân’ın herbir âyeti, birer necm-i sâkıp gibi, i’caz ve hidayet nurunu
neşirle küfrün zulümatını nasıl dağıttığını görmek, zevk etmek istersen, kendini o asr-ı cahiliyette ve o sahrâ-yı bedeviyette farz et ki, herşey zulmet-i cehil ve gaflet altında, perde-i cümud ve tabiata sarılmış olduğu bir anda, birden Kur’ân’ın lisan-ı ulvisinden
يُسَبِّحُ ِللّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى اْلاَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِالْحَكِيمِ 4
gibi âyetleri işit, bak: O ölmüş veya yatmış mevcudat-ı âlem, يُسَبِّحُ sadasıyla, işitenlerin zihninde nasıl diriliyorlar, huşyar oluyorlar, kıyam edip zikrediyorlar.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : “Biz Peygambere şiir öğretmedik...” Yâsin Sûresi, 36:69.
2 : “...bu ona yakışmaz da.” Yâsin Sûresi, 36:69.
3 : “O gün semâyı, kitap sahifelerini dürer gibi düreriz.” Enbiyâ Sûresi, 21:104. “O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter.” A’râf Sûresi, 7:54. “Tek bir sesledir ki, onların hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler.” Yâsin Sûresi, 36:53.
4 : “Göklerde ne var, yerde ne varsa, herşeyin hakikî sahibi olan, her türlü noksandan münezzeh bulunan, kudreti herşeye galip olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah’ı tesbih eder.” Cum’a Sûresi, 62:1.
2 : “...bu ona yakışmaz da.” Yâsin Sûresi, 36:69.
3 : “O gün semâyı, kitap sahifelerini dürer gibi düreriz.” Enbiyâ Sûresi, 21:104. “O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter.” A’râf Sûresi, 7:54. “Tek bir sesledir ki, onların hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler.” Yâsin Sûresi, 36:53.
4 : “Göklerde ne var, yerde ne varsa, herşeyin hakikî sahibi olan, her türlü noksandan münezzeh bulunan, kudreti herşeye galip olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah’ı tesbih eder.” Cum’a Sûresi, 62:1.
Önceki Risale: On İkinci Söz / Sonraki Risale: On Dördüncü Söz