ÜÇÜNCÜ İŞARET

Hatıra gelmesin ki, bu küçücük insanın ne ehemmiyeti var ki bu azîm dünya onun muhasebe-i a’mâli için kapansın, başka bir daire açılsın? Çünkü bu küçücük insan, camiiyet-i fıtrat itibarıyla şu mevcudat içinde bir ustabaşı ve bir dellâl-ı saltanat-ı İlâhiye ve bir ubûdiyet-i külliyeye mazhar olduğundan, büyük ehemmiyeti vardır.

Hem hatıra gelmesin ki, kısacık bir ömürde nasıl ebedî bir azaba müstehak olur? Zira, küfür, şu mektubât-ı Samedâniye derecesinde ve kıymetinde olan kâinatı mânâsız, gayesiz bir derekeye düşürdüğü için, bütün kâinata karşı bir tahkir olduğu gibi, bu mevcudatta cilveleri, nakışları görünen bütün esmâ-i kudsiye-i İlâhiyeyi inkâr ile red ve Cenâb-ı Hakkın hakkaniyet ve sıdkını gösteren gayr-ı mütenahi bütün delillerini tekzip olduğundan, nihayetsiz bir cinayettir. Nihayetsiz cinayet ise nihayetsiz azabı icab eder.

DÖRDÜNCÜ İŞARET

Nasıl ki, hikâyede On İki Suret ile gördük ki, hiçbir cihetle mümkün değil: Öyle bir padişahın, öyle muvakkat misafirhane gibi bir memleketi bulunsun da, müstekar ve haşmetine mazhar ve saltanat-ı uzmâsına medar diğer daimî bir memleketi bulunmasın.

Öyle de, hiçbir vech ile mümkün değil ki, bu fâni âlemin bâki Hâlıkı bunu icad etsin de, bâki bir âlemi icad etmesin.

Hem mümkün değil: Şu bedî ve zâil kâinatın sermedî Sânii bunu halk etsin de, müstekar ve daimî diğer bir kâinatı icad etmesin.

Hem mümkün değil: Bu meşher ve meydan-ı imtihan ve tarla hükmünde olan dünyanın Hakîm ve Kadîr ve Rahîm olan Fâtırı onu yaratsın, onun bütün gayelerine mazhar olan dar-ı âhireti halk etmesin. Bu hakikate on iki kapı ile girilir; On İki Hakikat ile o kapılar açılır. En kısa ve basitten başlarız.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya
azîm : büyük
bâki : sürekli, kalıcı
bedî : güzel, benzersiz
camiiyet-i fıtrat : yaratılışın kapsamlılığı
cihetle : bakımdan
cilve : yansıma, görüntü
daimî : devamlı, sürekli
dar-ı âhiret : âhiret yurdu
dereke : aşağı derece
esmâ-i kudsiye-i İlâhiye : Allah’ın kutsal, her türlü kusur ve noksandan yüce olan isimleri
fâni : geçici, ölümlü
Fâtır : benzeri olmayan şeyi harika üstün sanatıyla yaratan Allah
gayr-ı mütenahi : sonsuz
Hakîm : herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
hakkaniyet : doğruluk, gerçeklik
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
halk etmek : yaratmak
haşmet : büyüklük, görkem
icab etmek : gerektirmek
icad : var etme, yaratma
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
kâinat : evren, yaratılmış herşey
küfür : inkâr, inançsızlık
mazhar : nail olmuş, şereflenmiş
mazhar : sahip
medar : dayanak, vesile
mektubat-ı Samedâniye : Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san’atı anlatan eserler
meşher : sergi, fuar
mevcudat : varlıklar
meydan-ı imtihan : imtihan meydanı
muhasebe-i a’mâl : amellerin değerlendirilmesi
muvakkat : geçici
müstehak : layık, hak etmiş
müstekar : yerleşmiş, sabit, kararlı
nihayetsiz : sonsuz
Rahîm : sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan, acıyan ve esirgeyen Allah
saltanat-ı uzmâ : büyük saltanat, egemenlik
Sâni : herşeyi sanatla yaratan Allah
sermedî : devamlı, sürekli
sıdk : doğruluk
suret : şekil, görüntü
tahkir : hakaret, aşağılama
tekzip : yalanlama
ubûdiyet-i külliye : büyük ve umumî kulluk
vecih : yön
zâil : gelip geçici
zira : çünkü
Yükleniyor...