Şu hakikate şu temsil dürbünüyle bak ki: Meselâ sen yolda gidiyorsun. Görüyorsun ki, yol içinde bir han var. Bir büyük zât, o hanı, kendine gelen misafirlerine yapmış. O misafirlerin bir gece tenezzüh ve ibretleri için, o hanın tezyinatına milyonlar altınlar sarf ediyor. Hem o misafirler, o tezyinattan pek azı ve az bir zamanda bakıp, o nimetlerden pek az bir vakitte, az birşey tadıp, doymadan gidiyorlar. Fakat her misafir, kendine mahsus fotoğrafıyla, o handaki şeylerin suretlerini alıyorlar. Hem o büyük zâtın hizmetkârları da misafirlerin suret-i muamelelerini gayet dikkatle alıyorlar ve kaydediyorlar. Hem görüyorsun ki, o zât, her günde, o kıymettar tezyinatın çoğunu tahrip eder; yeni gelecek misafirlere yeni tezyinatı icad eder. Bunu gördükten sonra hiç şüphen kalır mı ki, bu yolda bu hanı yapan zâtın daimî, pek âli menzilleri, hem tükenmez, pek kıymetli hazineleri, hem müstemir, pek büyük bir sehâveti vardır. Şu handa gösterdiği ikram ile, misafirlerini, kendi yanında bulunan şeylere iştihalarını açıyor. Ve onlara hazırladığı hediyelere rağbetlerini uyandırıyor.
Aynen onun gibi, şu misafirhane-i dünyadaki vaziyeti, sarhoş olmadan dikkat etsen, şu Dokuz Esası anlarsın:

BİRİNCİ ESAS: Anlarsın ki, o han gibi bu dünya dahi kendi için değil. Kendi kendine de bu sureti alması muhaldir. Belki, kafile-i mahlûkatın gelip konmak ve göçmek için dolup boşanan, hikmetle yapılmış bir misafirhanesidir.

İKİNCİ ESAS: Hem anlarsın ki, şu hanın içinde oturanlar misafirlerdir. Onların Rabb-i Kerîmi, onları Dârü’s-Selâma davet eder.

ÜÇÜNCÜ ESAS: Hem anlarsın ki, şu dünyadaki tezyinat, yalnız telezzüz veya tenezzüh için değil. Çünkü bir zaman lezzet verse, firakıyla birçok zaman elem verir. Sana tattırır, iştihasını açar, fakat doyurmaz. Çünkü ya onun ömrü kısa, ya senin ömrün kısadır; doymaya kâfi değil. Demek kıymeti yüksek, müddeti kısa olan şu tezyinat ibret içindir, HAŞİYE şükür içindir. Usul-ü daimîsine teşvik içindir; başka, gayet ulvî gayeler içindir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Evet, madem herşeyin kıymeti ve dekaik-i san’atı gayet yüksek ve güzel olduğu halde, müddeti kısa, ömrü azdır. Demek o şeyler nümunelerdir, başka şeylerin suretleri hükmündedirler. Ve madem müşterilerin nazarlarını asıllarına çeviriyorlar gibi bir vaziyet vardır. Öyle ise, elbette şu dünyadaki o çeşit tezyinat, bir Rahmân-ı Rahîmin rahmetiyle, sevdiği ibâdına hazırladığı niam-ı Cennetin nümuneleridir denilebilir ve denilir ve öyledir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abesiyet : faydasızlık, anlamsızlık
âli : yüce
daimî : devamlı, sürekli
Dârü’s-Selâm : esenlik ve güvenlik yeri olan Cennet
dekaik-i san’at : sanatın incelikleri
ehl-i dalâlet : hak yoldan sapmış, inançsız kimseler
elem : acı, üzüntü
firak : ayrılık
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hizmetkâr : hizmetçi
ibâd : kullar
ibret : uyanıklığa sebep olan ders
icad : var etme, yaratma
kâfi : yeterli
kafile-i mahlûkat : yaratıklar, varlıklar topluluğu
kıymettar : kıymetli, değerli
mahsus : özel
menzil : yer, mekan
misafirhane-i dünya : dünya misafirhanesi
muhal : imkansız
müddet : süre
münhasır : sınırlı, ait
müstemir : yerleşmiş, devamlı
müteaddit : birçok, çeşitli
müzeyyenat : süslenmiş şeyler
nazar : dikkat
nefis : kişinin kendisi; insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
niam-ı Cennet : Cennet nimetleri
nümune : örnek
Rabb-i Kerîm : sonsuz ikram ve ihsan sahibi, herşeyi idare ve terbiye edip egemenliği altında bulunduran Allah
rağbet : düşkünlük, istek
Rahmân-ı Rahîm : dünya ve âhirette yarattığı varlıklara sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle davranan Allah
rahmet : şefkat, merhamet
sehâvet : cömertlik
suret : görüntü, resim
suret-i muamele : davranış şekli, görüntüsü
tahrip : yıkıp yok etme, bozma
telezzüz : lezzetlenme, zevklenme
tenezzüh : gezinti
tevehhüm : zan, kuruntu
tezyinat : süslemeler
ulvî : yüksek, yüce
usul-ü daimî : daimî asıllar
vaziyet : durum
Yükleniyor...