Evet, en büyük bir ağacın ruh programını, bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte derc edip muhafaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz, vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder, denilir mi? Ve küre-i arzı bir sapan taşı gibi çeviren Zât-ı Kadîr, âhirete giden misafirlerinin yolunda nasıl bu arzı kaldıracak veya dağıtacak, denilir mi? Hem, hiçten, yeniden bütün zîhayatın ordularını, bütün cesetlerinin taburlarında kemâl-i intizamla zerrâtı emr-i كُنْ فَيَكُونُ 1 ile kaydedip yerleştiren, ordular icad eden Zât-ı Zülcelâl, tabur-misal cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrât-ı esasiye ve eczâ-yı asliyesini bir sayha ile nasıl toplayabilir, denilir mi?

Hem bu bahar haşrine benzeyen, dünyanın her devrinde, her asrında, hattâ gece gündüzün tebdilinde, hattâ cevv-i havada bulutların icad ve ifnâsında haşre nümune ve misal ve emare olacak ne kadar nakışlar yaptığını gözünle görüyorsun. Hattâ, eğer hayalen bin sene evvel kendini farz etsen, sonra zamanın iki cenahı olan mazi ile müstakbeli birbirine karşılaştırsan; asırlar, günler adedince misal-i haşir ve kıyametin nümunelerini göreceksin. Sonra, bu kadar nümune ve misalleri müşahede ettiğin halde, haşr-i cismânîyi akıldan uzak görüp istib’âd etmekle inkâr etsen, ne kadar divanelik olduğunu sen de anlarsın. Bak, Ferman-ı Âzam, bahsettiğimiz hakikate dair ne diyor:

فَانْظُرْ اِلٰۤى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۤ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ 2

Elhasıl: Haşre mâni hiçbir şey yoktur. Muktazî ise, herşeydir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “(Cenâb-ı Hak) Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.
2 : “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kadirdir.” Rum Sûresi, 30:50.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bahar haşri : bahar mevsiminde bitkilerin ve hayvanların dirilişi
beşer : insan
cenah : taraf, yön
cevv-i hava : hava boşluğu
divanelik : akılsızlık
eczâ-yı asliye : esas parçalar
elhasıl : özetle, sonuç olarak
emare : belirti, işaret
farz etmek : varsaymak
Ferman-ı Âzam : en büyük buyruk olan Kur’ân-ı Kerim
haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
haşr-i cismânî : âhirette tekrar bedenlerin ve vücudların dirilişi
icad : yaratma, var etme
ifnâ : öldürme, yok etme
ihyâ : diriltme, hayat verme
imâte : öldürme
inkâr : kabul etmeme, inanmama
istib’âd : akıldan uzak görme
kemâl-i intizam : mükemmel bir düzen
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
küre-i arz : yerküre, dünya
mahşer-i acaip : şaşkınlık veren şeylerin toplandığı yer
mâni : engel
mazi : geçmiş
misal : örnek, benzer
misal-i haşir : haşrin benzeri
muktazî : gerekçe, gerektirici sebep
müstakbel : gelecek
müşahede etmek : görmek, gözlemlemek
nizam : düzen
nümune : örnek
sayha : sesleniş
seyyârât : gezegenler
tabur-misal : tabur gibi
tayyare : uçak
tebdil : değişme
Zât-ı Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah
zerrât : zerreler, atomlar
zerrât-ı esasiye : temel zerreler
zîhayat : canlı
Yükleniyor...