Madem bu fâni eşya başka yerde bâki meyveler verirler ve daimî suretler bırakır ve başka cihette ebedî mânâlar ifade eder, sermedî tesbihat yapar. Ve insan ise, onların şu cihetine bakan yüzlerine bakmakla insan olur, fânide bâkiye yol bulur. Demek bu hayat ve mevt içinde yuvarlanan, toplanıp dağılan mevcudat içinde başka maksat var. Temsilde kusur yoktur; şu ahval, taklit ve temsil için teşkil ve tertip edilen ahvâle benzer. Nasıl büyük masrafla kısa içtimalar, dağılmalar yapılıyor; ta suretler alınsın, terkip edilsin, sinemada daim gösterilsin. Onun gibi, bu dünyada kısa bir müddet zarfında hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiye geçirmenin bir gayesi şudur ki, suretler alınıp terkip edilsin, netice-i amelleri alınıp hıfz edilsin; ta, bir mecma-ı ekberde muhasebesi görülsün ve bir meşher-i azamda gösterilsin ve bir saadet-i uzmaya istidadı gösterilsin. Demek, hadis-i şerifte, “Dünya âhiret mezraasıdır” 1 diye, bu hakikatı ifade ediyor.

Madem dünya var. Ve dünya içinde bu âsârıyla hikmet ve inâyet ve rahmet ve adalet var. Elbette, dünyanın vücudu gibi kat’î olarak, âhiret de var. Madem dünyada herşey bir cihette o âleme bakıyor. Demek oraya gidiliyor. Âhireti inkâr etmek, dünya ve mâfîhâyı inkâr etmek demektir.

Demek, ecel ve kabir insanı beklediği gibi, Cennet ve Cehennem de insanı bekliyor ve gözlüyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1320.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
ahval : haller, vaziyetler
âsâr : eserler
bâb : kapı
bâki : devamlı, kalıcı
cilve : yansıma, görüntü
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
eşya : şeyler, varlıklar
fâni : gelip geçici, ölümlü
hayat-ı içtimaiye : sosyal hayat
hayat-ı şahsiye : kişisel hayat
hıfz edilmek : saklanmak
içtima : toplanma
inayet : yardım, ikram
kâinat : evren, yaratılmış herşey
Mâbûd-u Bilhak : hakkıyla ibadete layık olan Allah
mâfîhâ : içindekiler
maksat : gaye
mecma-ı ekber : çok büyük toplanma yeri
meşher-i âzam : çok büyük sergi yeri
mezra : tarla
müddet zarfında : süre içinde
netice-i amel : yapılan işin neticesi
rahmet : şefkat, merhamet
rububiyet-i mutlaka/rububiyet-i âmme : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
saadet-i uzmâ : çok büyük mutluluk
sermedî : devamlı, sürekli
suret : görüntü
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
terkip : birleştirme, sentez
tertip : düzenleme
tesbihat : Allah’ı öven ve kusurdan yüce tutan sözler ve varlıkların hal diliyle bu anlamı ifade etmesi
teşkil : meydana getirme
Yükleniyor...