ON BİRİNCİ SURET

Gel, ey muannid arkadaş! Bir tayyareye, ya şarka veya garba, yani mazi ve müstakbele giden bir şimendifere binelim. Şu mucizekâr zâtın sair yerlerde ne çeşit mucizeler gösterdiğini görelim. İşte, bak: Gördüğümüz menzil ve meydan ve meşher gibi acaipler her tarafta bulunuyor. Lâkin san’atça, suretçe birbirinden ayrıdırlar. Fakat buna iyi dikkat et ki, o sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekàsız meşherlerde, ne kadar bâhir bir hikmetin intizâmâtı, ne derece zahir bir inâyetin işârâtı, ne mertebe âli bir adaletin emârâtı, ne derece vâsi bir merhametin semerâtı görünüyor. Basiretsiz olmayan herkes yakinen anlar ki, onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inâyetinden daha ecmel bir inâyet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet olamaz ve tasavvur edilemez.

Eğer, faraza, tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âli mekânlar, sabit makamlar, bâki meskenler, mukim ahali, mes’ud raiyeti bulunmazsa şu hikmet, inâyet, merhamet, adaletin hakikatlerine şu bekàsız memleket mazhar olamadığı malûm; ve onlara mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa o vakit, gündüz ortasında güneşin ışığını gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek derecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inâyeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emârâtı, işârâtı görünen adaleti inkâr etmek lâzım gelir. Hem bu gördüğümüz icraat-ı hakîmâne ve ef’âl-i kerîmâne ve ihsânât-ı rahîmânenin sahibini hâşâ sümme hâşâ sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul etmek lâzım gelir. Bu ise, hakikatlerin zıtlarına inkılâbıdır. Halbuki, inkılâb-ı hakaik, bütün ehl-i aklın ittifakıyla, muhaldir, mümkün değildir. Yalnız, herşeyin vücudunu inkâr eden sofestâî eblehler hariçtir. Demek, bu diyardan başka bir diyar vardır. Onda bir mahkeme-i kübrâ, bir mâ’dele-i ulyâ, bir mekreme-i uzmâ vardır ki, ta şu merhamet ve hikmet ve inâyet ve adalet tamamen tezahür etsinler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bâhir : ap açık
bâki : devamlı, kalıcı
basiret : görüş, seziş
bekàsız : geçici, sürekli olmayan
diyar : yer
ebleh : ahmak, akılsız
ecell : daha görkemli
ecmel : daha güzel
ef’âl-i kerîmâne : cömertçe ve iyilikle yapılan işler
ehl-i akıl : akıl sahipleri
ekmel : daha mükemmel
emârât : belirtiler, izler
hakikat : gerçek, doğru
hariç : müstesna
hâşâ sümme hâşâ : asla ve asla, kesinlikle öyle değil
icraat-ı hakîmâne : hikmetli bir şekilde yapılan icraatlar
inkılâb-ı hakaik : gerçeklerin değişmesi
inkılâp : değişme, dönüşme
intizâmât : düzenlilikler
işârât : işaretler
ittifak : birleşme
lâkin : fakat
menzil : yer, mekan
mertebe : derece
mes’ud : mutlu
mesken : ev, yer
meşher : sergi
muhal : imkansız
mukim : ikamet eden, oturan
müşahede : görme
tasavvur : düşünme, hayal etme
tevehhüm etmek : zannetmek
tezahür : görünme, ortaya çıkma
vâsi : geniş
vücud : varlık
yakinen : kesin olarak
zabit : subay
zahir : görünen, açık
Yükleniyor...