ONUNCU SURET

Gel, bugün nevrûz-u sultanîdir.HAŞİYE Bir tebeddülât olacak; acip işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahrâya gidip bir seyran ederiz. İşte, bak, ahali de bu tarafa geliyorlar. Bak, bir sihir var: O binalar birden harap oldular. Başka bir şekil aldı. Bak, bir mucize var: O harap olan binalar, birden burada yapıldı. Adeta bu hâli bir çöl, bir medenî şehir oldu; bak, sinema perdeleri gibi her saat başka bir âlem gösterir, başka bir şekil alır. Buna dikkat et ki, o kadar karışık, sür’atli, kesretli, hakikî perdeler içinde ne kadar mükemmel bir intizam vardır ki, herşey yerli yerine konuluyor. Hayalî sinema perdeleri dahi bunun kadar muntazam olamaz. Milyonlar mahir sihirbazlar dahi bu san’atları yapamazlar. Demek, bize görünmeyen o padişahın çok büyük mucizeleri vardır.

Ey sersem! Sen diyorsun: “Nasıl bu koca memleket tahrip edilip başka yere kurulacak?” İşte, görüyorsun ki, her saat, senin aklın kabul etmediği o tebdil-i diyar gibi çok inkılâplar, tebdiller oluyor. Şu toplanmak, dağılmak ve şu hallerden anlaşılıyor ki, bu görünen sür’atli içtimalar, dağılmalar, teşkiller, tahripler içinde başka bir maksat var. Bir saatlik içtima için on sene kadar bir masraf yapılıyor. Demek bu vaziyetler maksud-u bizzat değiller. Bir temsildir, bir taklittirler. O zât mucize ile yapıyor, ta suretleri alınıp terkip edilsin ve neticeleri hıfzedilip yazılsın. Nasıl ki manevra meydan-ı imtihanının herşeyi kaydediliyordu ve yazılıyordu. Demek, bir mecma-ı ekberde, muamele bunlar üzerine devam edip dönecek. Hem bir meşher-i âzamda daimî gösterilecek. Demek şu geçici, kararsız vaziyetler, sabit suretler, bâki meyveler veriyorlar. Demek bu ihtifâlât bir saadet-i uzmâ, bir mahkeme-i kübrâ, bilmediğimiz ulvî gayeler içindir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Bu Suretin remzini Dokuzuncu Hakikatte göreceksin. Meselâ, nevruz günü, bahar mevsimine işarettir. Çiçekli yeşil sahrâ ise, bahar mevsimindeki rû-yi zemindir. Değişen perdeler, manzaralar ise, fasl-ı baharın iptidasından yazın intihasına kadar, Sâni-i Kadîr-i Zülcelâlin, Fâtır-ı Hakîm-i Zülcemâlin kemâl-i intizamla değiştirdiği ve kemâl-i rahmetle tazelendirdiği ve birbiri arkasında gönderdiği mevcudât-ı bahariye tabakatına ve masnuât-ı sayfiye taifelerine ve erzak-ı hayvaniye ve insaniyeye medar olan mat’umâta işarettir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acaip : hayret verici, şaşırtıcı
ahali : halk
âlem : dünya
bâki : devamlı, kalıcı
daimî : devamlı
garb : batı
hakikî : gerçek, doğru
hâli : boş
harap olmak : yıkılıp yok olmak
hıfzedilmek : saklanmak
içtima : toplanma
ihtifâlât : merasimler, törenler
inkılâp : değişim, dönüşüm
intizam : düzen, tertip
kesretli : çok
mahir : maharetli, becerikli
mahkeme-i kübrâ : öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme
maksat : gaye, amaç
maksud-u bizzat : asıl gaye
manevra : deneme ve eğitim
mazi : geçmiş zaman
mecma-ı ekber : çok büyük toplanma yeri
menzil : yer, mekan
meşher : sergi
meşher-i âzam : çok büyük sergi yeri
meydan-ı imtihan : imtihan meydanı
mu’cize : bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
mu’cizekâr : mu’cize gösteren
muamele : iş, davranış
muannid : inatçı
muntazam : düzenli
müstakbel : gelecek zaman
saadet-i uzmâ : çok büyük mutluluk
sahrâ : ova
sair : diğer
seyran etmek : gezmek
suret : görüntü, resim
sür’atli : hızlı
şark : doğu
şimendifer : tren
tahrip : yıkılma, yok edilme
tayyare : uçak
tebdil : değişim
tebdil-i diyar : yer değiştirmek
temsil : kıyaslama tarzında benzetme, analoji
teşkil : yapılma, meydana getirilme
ulvî : yüce, yüksek
Yükleniyor...