Şu temsilde bir noktayı nazara almak lâzım ki, padişah eğer âciz olmazsa, surî olduğu gibi mânevî cihetinde de iktidarı olsa, o vakit ferik, müşir, mülâzım gibi eşhası tevkil etmez, bizzat her yerde bulunur. Yalnız bazı perdeler altında ve makam sahibi eşhasın arkasında, doğrudan doğruya emri o verir. Bazı veliyy-i kâmil olan padişahlar çok dairelerde, bazı eşhas suretinde icraatını yaptığı rivâyet edilir. Şu temsille baktığımız hakikat ise, acz onun içinde olmadığı için, doğrudan doğruya herbir dairede emir ve hüküm kumandan-ı âzamdan geliyor; onun emriyle, iradesiyle, kuvvetiyledir.

İşte, şu temsil gibi, Hâkim-i Arz ve Semâvât, emr-i 1 كُنْ فَيَكُونُ ’a mâlik Âmir-i Mutlak olan Sultan-ı Ezelî ve Ebedî, tabakat-ı mahlûkatında cereyan eden ve kemâl-i itaat ve intizamla imtisal olunan evâmir ve kumandanlığının şuûnâtı ve zerrâttan seyyârâta ve sinekten semâvâta kadar olan tabakat-ı mahlûkat ve tavâif-i mevcudatta küçük-büyük, cüz’î-küllî tabakatı ve taifeleri ayrı ayrı, fakat birbirine bakar bir tarzda birer daire-i rububiyet, birer tabaka-i hâkimiyet görünüyor.

Şimdi, bütün kâinattaki makàsıd-ı ulyâ ve netâic-i uzmâyı anlayacak ve bütün tabakatın ayrı ayrı vezâif-i ubûdiyetlerini görmekle Zât-ı Kibriyânın saltanat-ı rububiyetini, haşmet-i hâkimiyetini müşahede ederek, o Zâtın marziyâtı ne olduğunu anlamak ve Onun saltanatına dellâl olmak için, alâküllihal, o tabakat ve dairelere bir seyr ü sülûk olacaktır. Tâ, daire-i âzamiyesinin ünvanı olan Arş-ı Âzamına girecek, tâ Kab-ı Kavseyne, yani imkân ve vücub ortasında Kab-ı Kavseyn ile işaret olunan makama girecek ve Zât-ı Celîl-i Zülcemâl ile görüşecektir ki, şu seyr ü sülûk ise Miracın hakikatidir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “(Cenâb-ı Hak) Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Birinci Esas / Sonraki Risale: Üçüncü Esas
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ferik : general
ferman : emir, buyruk
hakikat : gerçek, doğru
Hâkim-i Arz ve Semâvat : göklerin ve yerin hâkimi Allah
haşmet-i hâkimiyet : Allah’ın hâkimiyetinin ihtişamı ve görkemi
icraat : faaliyet
iktidar : güç, iktidar
imtisal : uyma, yerine getirme
intizam : disiplin, düzen
irade : istek, dileme, tercih
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kemâl-i itaat : tam ve mükemmel itaat
kumandan-ı âzam : en büyük kumandan
küllî : tür, cins gibi topluluk
makàsıd-ı ulyâ : en yüce gayeler, hedefler
mâlik : sahip
marziyât : Allah’ın razı olduğu her şey
mülâzım : teğmen
müşahede etmek : görmek, gözlemlemek
müşerref etmek : şereflendirmek
müşir : mareşal
nazar : dikkat
netâic-i uzmâ : en büyük neticeler, sonuçlar
rivâyet : nakletme
saltanat-ı rububiyet : Allah’ın herşeyi kuşatan egemenliği
semâvât : gökler
seyyârât : gezegenler
Sultan-ı Ezelî ve Ebedî : başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan
suret : şekil, görüntü
surî : görünüşte
şuûnât : haller, işler, faaliyetler
tabaka-i hâkimiyet : hâkimiyet dairesi
tabakat : tabakalar
tabakat-ı mahlûkat : varlık tabakaları
tabakat-ı mahlûkat : yaratılmışların mertebe ve tabakaları
taife : topluluk, grup
taltif : iyilik ve güzellikle muamele etmek
tavâif-i mevcudat : varlıkların türleri, kısımları
temsil : kıyaslama tarzında benzetme, analoji
tevkil : vekalet verme
veliyy-i kâmil : kemâle ermiş veli
vezâif-i ubûdiyet : kulluk vazifeleri
Zât-ı Kibriyâ : sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi olan Allah
zerrât : zerreler, atomlar
Yükleniyor...