“Hem kemâl-i intizamla cüz olduğum mevcutlara, meselâ kandaki küreyvât-ı hamrâya hakikî mâlik ve mutasarrıf olabilirsen, bana rab olmak dâvâ et, beni Cenâb-ı Haktan başkasına isnad et. Yoksa sus!

“Hem bana rab olmadığın gibi, müdahale dahi edemezsin. Çünkü, vezâifimizde ve harekâtımızda o kadar mükemmel bir intizam var ki, nihayetsiz bir hikmet ve muhit bir ilim sahibi olmayan, bize parmak karıştıramaz. Eğer karışsa, karıştıracak. Halbuki, senin gibi câmid, âciz ve kör ve iki eli tesadüf ve tabiat gibi iki körün elinde olan bir şahıs, hiçbir cihette parmak uzatamaz.”

O müddeî, maddiyyunların dedikleri gibi dedi ki: “Öyle ise sen kendi kendine mâlik ol. Neden başkasının hesabına çalışmasını söylüyorsun?”

Zerre ona cevaben der: “Eğer güneş gibi bir dimağım ve ziyası gibi ihatalı bir ilmim ve harareti gibi şümullü bir kudretim ve ziyasındaki yedi renk gibi muhit duygularım ve gezdiğim her yere ve işlediğim her mevcuda müteveccih birer yüzüm ve bakar birer gözüm ve geçer birer sözüm bulunsaydı, belki senin gibi ahmaklık edip kendi kendime mâlik olduğumu dâvâ ederdim. Haydi, def ol git, sen benden iş bulamazsın!”

İşte, şeriklerin vekili zerreden meyus olunca, küreyvât-ı hamrâdan iş bulacağım diye, kandaki bir küreyvât-ı hamrâya rast gelir. Ona esbab namına ve tabiat ve felsefe lisanıyla der ki: “Ben sana rab ve mâlikim.”

O küreyvât-ı hamrâ, yani yuvarlak, kırmızı mevcut, ona hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlâhiye diliyle der:

“Ben yalnız değilim. Eğer sikkemiz ve memuriyetimiz ve nizamatımız bir olan kan ordusundaki bütün emsalime mâlik olabilirsen, hem gezdiğimiz ve kemâl-i hikmetle istihdam olunduğumuz bütün hüceyrât-ı bedene mâlik olacak bir dakik hikmet ve azîm kudret sende varsa, göster. Ve gösterebilirsen, belki senin dâvânda bir mânâ bulunabilir. Halbuki, senin gibi sersem ve senin elindeki sağır tabiat ve kör kuvvetle, değil mâlik olmak, belki zerre miktar karışamazsın.1

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Ra’d Sûresi, 13:16; Ahkaf Sûresi, 46:4-5.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz Birinci Söz / Sonraki Risale: Otuz Üçüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, zayıf
ahmaklık : akılsızlık
azîm : büyük
câmid : cansız
cüz : parça
dakîk : çok ince
dâvâ : iddia
dimağ : akıl, bilinç
emsal : benzerler
esbab : sebepler
hakikat : gerçek, doğru
hakikî : gerçek, doğru
hararet : ısı, sıcaklık
harekât : hareketler
hikmet-i İlâhiye : İlâhî hikmet; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hüceyrât-ı beden : beden hücreleri
ihata : kuşatma
intizam : düzenlilik
isnad : dayandırma
istihdam : çalıştırma
kemâl-i hikmet : tam ve mükemmel hikmet
kemâl-i intizâm : tam ve mükemmel düzen
kudret : güç, iktidar
küreyvât-ı hamrâ : alyuvarlar
lisan : dil
maddiyyun : materyalistler, herşeyi madde ile açıklamaya çalışanlar
mâlik : sahip
mevcut : varlık
meyus : ümitsiz
muhit : kuşatıcı, kapsamlı
mutasarrıf : dilediği gibi kullanan ve idare eden
müdahale : karışma
müddeî : iddia sahibi
müteveccih : yönelik
nihayetsiz : sonsuz
nizamat : düzenler
rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran
sikke : daha çok maddî şeyler üzerine vurulan damga
şerik : Allah’a ortak koşulan şey
şümullü : kapsamlı
tabiat : canlı cansız bütün varlıklar, doğa
vezâif : vazifeler
zerre : atom, en küçük madde parçası
ziya : ışık
Yükleniyor...