Birinci Mevkıf

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ 1

لَوْ كَانَ فِيهِمَاۤ اٰلِهَةٌ اِلاَّ اللّٰهُ لَفَسَدَتَا 2

لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ وَاِلَيْهِ الْمَصِيرُ 3

BİR RAMAZAN gecesinde, şu kelâm-ı tevhidînin on bir cümlesinin herbirinde, birer tevhid mertebesi ve birer müjde bulunduğunu ve o mertebelerden yalnız Lâ şerîke lehu’daki mânâyı, basit avâmın fehmine gelecek bir muhavere-i temsiliye ve bir münazara-i faraziye tarzında ve lisan-ı hâli lisan-ı kàl suretinde söylemiştim. Bana hizmet eden kıymettar kardeşlerimin ve mescid arkadaşlarımın arzuları ve istemeleri üzerine o muhavereyi yazıyorum. Şöyle ki:

Bütün tabiatperest, esbabperest ve müşrik gibi umum envâ-ı ehl-i şirkin ve küfrün ve dalâletin tevehhüm ettikleri şeriklerin namına bir şahıs farz ediyoruz ki, o şahs-ı farazî, mevcudat-ı âlemden birşeye rab olmak istiyor ve hakikî mâlik olmak dâvâ etmektedir.

İşte, o müddeî, evvelâ mevcudatın en küçüğü olan bir zerreye rast gelir. Ona rab ve hakikî mâlik olmakta olduğunu, zerreye tabiat lisanıyla, felsefe diliyle söyler. O zerre dahi, hakikat lisanıyla ve hikmet-i Rabbânî diliyle der ki:

“Ben hadsiz vazifeleri görüyorum. Ayrı ayrı her masnua girip işliyorum. Eğer bütün o vezâifi bana gördürecek, sende ilim ve kudret varsa--

“Hem benim gibi had ve hesaba gelmeyen zerrat içinde beraber gezip iş görüyoruz.HAŞİYE Eğer bütün emsalim o zerreleri de istihdam edip emir tahtına alacak bir hüküm ve iktidar sende varsa--

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.”
2 : “Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi.” Enbiyâ Sûresi, 21:22.
3 : “Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir ve hiçbir şeriki yoktur. Mülk umumen Onundur; hamd bütünüyle Ona aittir. Hayatı veren de, ölümü veren de Odur. O, kendisine ölüm ârız olmayan Hayy-ı Ezelîdir. Bütün hayır Onun elindedir. Onun kudreti herşeye yeter. Herkesin ve herşeyin dönüşü de Onadır.” Buharî, Ezân 155, Teheccüd 21, Umre 12, Cihad 133, Bed’ü’l-Halk 11, Mağâzî 29, Daavât 18, 52, Rikâk 11, I’tisâm 3; Müslim, Zikir 28, 30, 74, 75, 76, Vitir 24, Cihad 158, Edeb 101; Tirmizî, Mevâkıt 108, Hac 104, Daavât 35, 36; Nesâî, Sehiv 83-86, Menâsik 163, 170, Îmân 12; İbni Mâce, Ticârât 40, Menâsik 84, Edeb 58, Dua 10, 14, 16; Ebû Dâvud, Menâsik 56; Dârîmî, Salât 88, 90, Menâsik 34, İsti’zân 53, 57; Muvatta’, Hac 127, 243, Kur’ân 20, 22.
HAŞİYE : Evet, müteharrik herbir şey, zerrattan seyyârâta kadar, kendilerinde olan sikke-i samediyet ile vahdeti gösterdikleri gibi, harekâtlarıyla dahi, gezdikleri bütün yerleri vahdet namına zaptederler, kendi Mâlikinin mülküne idhal ederler. Hareket etmeyen masnuat ise, nebâtattan nücum-u sevâbite kadar, birer mühr-ü vahdâniyet hükmündedirler ki, bulunduğu mekânı, kendi Sâniinin mektubu olduğunu gösterirler. Demek herbir nebat, herbir meyve birer mühr-ü vahdâniyet, birer sikke-i vahdettirler ki, mekânlarını ve vatanlarını, vahdet namına, Sânilerinin mektubu olduğunu gösterirler. Elhasıl, herbir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet namına zapteder. Demek bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye rab olamaz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz Birinci Söz / Sonraki Risale: Otuz Üçüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

avâm : halk
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
dâvâ : iddia
elhasıl : özetle
emir tahtına : emir altına
emsal : benzerler
envâ-i ehl-i şirk : Allah’a ortak koşanların çeşitleri
esbap-perest : Allah’ı unutup sebeplere haddinden fazla değer veren
eşya : varlıklar
farz etmek : varsaymak
fehm : anlayış
had ve hesaba gelmemek : sonsuz ve sınırsız olmak
hadsiz : sınırsız
hakikat : gerçek, doğru
hakikî : gerçek, doğru
harekât : hareketler
hikmet-i Rabbânî : kâinatın Rabbi tarafından herşeyin belirli gayelere yönelik olarak anlamlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması
idhal : dahil etme, içine alma
iktidar : güç, kuvvet
istihdam : çalıştırma
kıymettar : kıymetli, değerli
kudret : güç, iktidar
küfür : inkâr, inançsızlık
lâ şerîke lehû : Onun (Allah’ın) ortağı asla yoktur
lisan : dil
lisan-ı hâl : hâl ve durumun ifade edişi
lisân-ı kal : sözlü olarak ifade
Mâlik : herşeyin sahibi olan Allah
mâlik : sahip
masnu : san’at eseri
masnuat : san’at eserleri
mekân : yer
mevcudât : varlıklar
mevcudat-ı âlem : âlemdeki varlıklar
muhavere : karşılıklı konuşma
muhavere-i temsiliye : diyalog tarzında kıyaslamalı benzetme
müddeî : iddia sahibi
mühr-ü vahdâniyet : birlik mührü
mülk : sahip olunan ve hükmedilen şey
münâzara-i faraziye : varsayıma dayalı tartışma
müşrik : Allah’a ortak koşan
müteharrik : hareketli
nam : ad
nebat : bitki
nebâtat : bitkiler
nücûm-u sevâbit : sabit yıldızlar
rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran
Sâni : herşeyin san’atkârı olan Allah
seyyârât : gezegenler
sikke-i samediyet : hiç kimseye muhtaç olmayan ve herşey Kendisine muhtaç olan Allah’a ait mühür
sikke-i vahdet : birlik damgası
suret : şekil, biçim
şahs-ı farazî : olmadığı halde var sayılmış kişi
şerik : Allah’a ortak koşulan şey
tabiat : canlı cansız bütün varlıklar, doğa
tabiatperest : herşeyi tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia eden, tabiatçı
tevehhüm etmek : varsaymak
umum : bütün
vahdet : birlik
vezâif : vazifeler
zaptetmek : korumak, saklamak
zerrât : atomlar
zerre : atom
Yükleniyor...