Hattâ denilebilir ki, o cilve-i irade, o kanun-u emrî, o ukde-i hayatiye herbirinin yanında bulunur, hiçbir yerde de bulunmaz. Güya şu muhteşem ağaçta meyveler, çekirdekler adedince o kanun-u emrînin birer gözü, birer kulağı var.

Belki ağacın herbir cüz’ü, o kanun-u emrînin duygularının birer merkezi hükmündedir ki, uzun vasıtaları, perde olup bir mâni teşkil etmek değil, belki telefon telleri gibi birer vesile-i teshil ve takrib olur. En uzak, en yakın gibidir.

Madem, bilmüşahede, Zât-ı Ehad-i Samedin irade gibi bir sıfatının birtek cilve-i cüz’îsi bilmüşahede milyon yerde, milyonlar işe vasıtasız medar olur. Elbette, Zât-ı Zülcelâlin tecellî-i kudret ve iradesiyle, şecere-i hilkati bütün ecza ve zerratıyla beraber tasarruf edebilmesine şuhud derecesinde yakîn etmek lâzım gelir.

On Altıncı Sözde ispat ve izah edildiği gibi deriz ki: Madem güneş gibi âciz ve musahhar mahlûklar ve ruhanî gibi maddeyle mukayyed nim-nuranî masnular ve şu çınar ağacının mânevî nuru, ruhu hükmünde olan ukde-i hayatı ve merkez-i tasarrufu olan emrî kanunlar ve iradî cilveler, nuraniyet sırrıyla, bir yerde iken ve birtek müşahhas cüz’î oldukları halde pek çok yerlerde ve pek çok işlerde bilmüşahede bulunabilirler.

Ve madde ile mukayyed bir cüz’î oldukları halde, mutlak bir küllî hükmünü alırlar. Ve bir anda, bir cüz-ü ihtiyarî ile pek çok muhtelif işleri bilmüşahede kesb ederler. Sen de görüyorsun ve inkâr edemezsin.

Acaba, maddeden mücerred ve muallâ, hem kaydın tahdidinden ve kesafetin zulmetinden münezzeh ve müberrâ; hem şu umum envar ve şu bütün nuraniyat, onun envâr-ı kudsiye-i esmâiyesinin kesif bir gölgesi ve zılâli; hem umum vücut ve bütün hayat ve âlem-i ervah ve âlem-i berzah ve âlem-i misal, nim-şeffaf bir âyine-i cemâli; hem sıfâtı muhîta ve şuûnâtı külliye olan birtek Zât-ı Akdesin irade-i külliye ve kudret-i mutlaka ve ilm-i muhit ile zâhir olan...
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: Üçüncü Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, zayıf
bilmüşahede : görüldüğü gibi
ecza : parçalar, kısımlar
envâr : nurlar, ışıklar
envâr-ı kudsiye-i esmâiye : Allah’ın isimlerinin mukaddes nurları
inkâr : kabul etmeme, inanmama
irade : dileme, tercih, seçme gücü
izah : açıklama
kanun-u emrî/emrî kanun : Cenâb-ı Hakkın doğrudan emrinden gelerek vasıtasız işleyen kanunu
kesafet : yoğunluk, katılık, saydam olmama
kesb etmek : kazanmak, çalışarak elde etmek
kesif : yoğun, katı, saydam olmayan
küllî : fertlerden oluşan topluluk
mahlûk : yaratık
mâni : engel
masnu : san’at eseri varlık
medar : dayanak, vesile
merkez-i tasarruf : tasarruf merkezi
muallâ : yüce
muhtelif : çeşitli
mukayyed : kayıtlı, sınırlı
musahhar : boyun eğdirilmiş, emre verilmiş
mutlak : kayıtsız, sınırsız
müberrâ : uzak, yüce
mücerred : soyutlanmış
münâfî : zıt, aykırı
münezzeh : arınmış, temiz, pâk
müşahhas : somut; maddî varlığa sahip
nim-nuranî : yarı nurlu
nuraniyat : nurdan varlıklar
nuraniyet : parlaklık, aydınlık
ruhanî : maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemine ait varlık
şecere-i hilkat : yaratılış ağacı
şuhud : gözle görme
tahdid : sınırlama
tasarruf : dilediği gibi kullanma ve yönetme
tecellî-i kudret ve irade : Allah’ın irade ve kudretinin tecellîsi, yansıması
teşkil : oluşturma, meydana getirme
ukde-i hayat : hayat düğümü
umum : bütün
vesile-i teshil ve takrib : yakınlaştırma ve kolaylaştırma vesilesi
vücut : varlık
yakîn : şüphesiz ve kesin olarak bilme
Zât-ı Ehad-i Samed : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve birliği herbir şeyde görünen Zât, Allah
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan Zât, Allah
zerrât : atomlar, en küçük madde parçaları
zılâl : gölge
zulmet : karanlık
Yükleniyor...