İşte, şu kâinat, hadsiz mehâsin-i maddiyesiyle, bir mânevî ve ilmî mehâsinin tereşşuhatıdır. Ve o ilmî ve mânevî mehâsin ve kemâlât, elbette hadsiz bir sermedî hüsün ve cemâl ve kemâlin cilveleridir.

Dördüncü hüccet: Malûmdur ki, ziyayı verenin ziyadar olması lâzım; tenvir edenin nuranî olması gerek; ihsan gınâdan gelir; lütuf lâtiften zuhur eder. Madem öyledir; kâinata bu kadar hüsün ve cemâl vermek ve mevcudata muhtelif kemâlât vermek, ışık güneşi gösterdiği gibi, bir cemâl-i sermedîyi gösterirler.

Madem mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir gibi, kemâlâtın lem’alarıyla parlar, geçer. O nehir güneşin cilveleriyle parladığı gibi, şu seyl-i mevcudat dahi hüsün ve cemâl ve kemâlin lem’alarıyla muvakkaten parlar, gider. Arkalarından gelenler aynı parlamayı, aynı lem’aları gösterdiklerinden anlaşılıyor ki, cereyan eden suyun kabarcıklarındaki cilveler, güzellikler nasıl kendilerinden değil, belki bir güneşin ziyasının güzellikleri, cilveleridir. Öyle de, şu seyl-i kâinattaki muvakkat parlayan mehâsin ve kemâlât, bir Şems-i Sermedînin lemeât-ı cemâl-i esmâsıdır.

نَعَمْ تَفَانِى الْمِرْاٰةِ زَوَالُ الْمَوْجُودَاتِ مَعَ تَجَلِّى الدَّاۤئِمِ مَعَ الْفَيْضِ الْمُلاَزِمِ مِنْ اَظْهَرِ الظَّوَاهِرِ اَنَّ الْجَمَالَ الظَّاهِرَ لَيْسَ مُلْكَ الْمَظَاهِرِ مِنْ اَفْصَحِ تِبْيَانٍ مِنْ اَوْضَحِ بُرْهَانٍ لِلْجَمَالِ الْمُجَرَّدِ لِـْلاِحْسَانِ الْمُجَدَّدِ لِلْوَاجِبِ الْوُجُودِ لِلْبَاقِى الْوَدُودِ ... 1

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Evet, âyinelerin fâniliği ve mevcudatın zevâliyle beraber tecelliyâtın ve füyuzâtın devam etmesi, bütün zuhurattan daha zâhir bir surette, onlarda görünen cemâlin mazharlara ait olmadığına delâlet eder ve en fasih bir lisanla ve en vâzıh bir burhanla gösterir ki, o tecelliyat, Vâcibü’l-Vücudun ve Bâkî-i Vedûdun mücerred cemâlinin ve mazharlar üzerinde daimî yenilenen ihsânâtının cilveleridir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: Üçüncü Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

cemâl : güzellik
cemâl-i sermedî : sürekli ve daimi güzellik
cilve : görüntü, akis
delâlet : delil olma, işaret etme
gınâ : zenginlik
hüsün : güzellik
ihsan : bağış, iyilik
istinad : dayanma
kabiliyet-i ruhiye : ruhâ ait yetenek
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
kemâlât : mükemmellikler, kusursuzluklar
lâtif : lütuf ve iyilikte bulunan
lem’a : parıltı
lemeât-ı cemâl-i esmâ : isimlerin güzelliğinin parıltıları
lütuf : iyilik, ihsan, bağış
mehâsin : güzellikler
mehâsin-i maddiye : maddî güzellikler
mevcudat : varlıklar
muhtelif : çeşitli
muvakkat : geçici
muvakkaten : geçici olarak
nuranî : nurlu, parlak
sermedî : daimi, sürekli
seyl-i kâinat : kâinatın akışı; bütün varlık âleminin değişip gelişmesi, bir hedef ve maksada doğru ilerlemesi
seyl-i mevcudat : varlıkların akışı
Şems-i Sermedî : Devamlı Güneş, bu tabir devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır
tenvir : aydınlatma
tereşşuhat : sızıntılar
tezahür : ortaya çıkma, görünme
zemin : yer
ziya : ışık
ziyadar : ışıklı
zuhur etmek : ortaya çıkmak, görünmek
Yükleniyor...