İşte, yalnız bir güzel çiçek ve hasnâ bir insan ve yalnız maddî ve zâhir suretinde bu kadar esmâyı gösterirse, acaba umum çiçekler ve bütün zîhayat ve büyük ve küllî mevcudat, ne derece ulvî ve küllî esmâyı okutuyor, kıyas edebilirsin.

Hem insan ruh, kalb, akıl cihetiyle ve hayat ve letâif sahifeleriyle Hayy, Kayyûm ve Muhyî gibi ne kadar esmâ-i kudsiye-i nuraniyeyi okur ve okutturur, kıyas edebilirsin.

İşte, Cennet bir çiçektir. Huri taifesi dahi bir çiçektir. Rû-yi zemin dahi bir çiçektir. Bahar da bir çiçektir. Semâ da bir çiçektir; yıldızlar o çiçeğin yaldızlı nakışlarıdır. Güneş de bir çiçektir; ziyasındaki yedi rengi o çiçeğin nakışlı boyalarıdır. Âlem güzel ve büyük bir insandır; nasıl ki insan küçük bir âlemdir.

Huriler nev’i ve ruhanîler cemaati ve melek cinsi ve cin taifesi ve insan nev’i, birer güzel şahıs hükmünde tasvir ve tanzim ve icad edilmiştir. Hem herbiri külliyetiyle, hem herbir ferdi tek başıyla, Sâni-i Zülcemâlinin esmâsını gösterdikleri gibi, Onun cemâline, kemâline, rahmetine ve muhabbetine birer ayrı ayrı âyinelerdir.

Ve nihayetsiz cemâl ve kemâline ve rahmet ve muhabbetine birer şahid-i sadıktır. Ve o cemâl ve kemâlin ve rahmet ve muhabbetin birer âyâtıdır, birer emârâtıdır. İşte, şu nihayetsiz envâ-ı kemâlât, daire-i vâhidiyette ve ehadiyette hâsıldır. Demek, o daire haricinde tevehhüm olunan kemâlât, kemâlât değildir. İşte, hakaik-i eşyanın esmâ-i İlâhiyeye dayandığını ve istinad ettiğini, belki hakikî hakaik, o esmânın cilveleri olduğunu ve herşeyin çok cihetlerle, çok dillerle Sâniini zikir ve tesbih ettiğini anla, 1 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ nin bir mânâsını bil ve 2 سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى بِشِدَّةِ ظُهُورِهِ de. Ve âyetlerin âhirlerinde olan
3 وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ - 5 وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ - 4 وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ gibi zikir ve tekrarlarındaki bir sırrı fehmet.

Eğer bir çiçekte esmâyı okuyamıyorsan ve vâzıh göremiyorsan, Cennete bak, bahara dikkat et, zeminin yüzünü temâşâ et. Rahmetin şu büyük çiçekleri olan Cennet ve bahar ve zeminde yazılan esmâyı vâzıhan okuyabilirsin, cilvelerini ve nakışlarını anlar, görürsün.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin (Onun kemâlâtını ve noksanlardan münezzeh olduğunu bilmesin!).” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Şiddet-i zuhurundan gizlenmiş olan Zât her türlü noksandan münezzehtir.
3 : “Sadece O herşeyi hakkıyla bilir ve herşeye hakkıyla kâdirdir.” Rum Sûresi, 30:54.
4 : “Sadece O çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.” Yûnus Sûresi, 10:107.
5 : “Sadece Onun kudreti herşeye galiptir ve O herşeyi hikmetle yapar.” Rum Sûresi, 30:27.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: İkinci Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : kâinat, evren
âyât : âyetler, deliller
cemaat : topluluk
cemâl : güzellik
Cemîl-i Zülkemâl : sonsuz güzellik ve kemâl sahibi Allah
cihet : yön
cilve : görüntü, akis
daire-i vâhidiyet ve ehadiyet : Allah’ın varlık ve birliğinin varlık âleminin genelinde ve herbir varlıkta ayrı ayrı hâkim olduğu ve göründüğü daire
emârât : belirtiler, işaretler
envâ-ı kemâlât : mükemmellik çeşitleri
esmâ/esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
esmâ-i kudsiye-i nuraniye : nurlu mukaddes isimler
hakaik : gerçekler, doğrular
hakaik-i eşya : varlıkların hakikatleri, gerçek mahiyetleri
hasıl olma : meydana gelme
hasnâ : güzel kadın
Hayy : gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah
huri : Cennet kızı
icad : yaratma
istinad : dayanma
Kâmil-i Zülcemâl : sonsuz mükemmellik ve güzellik sahibi Allah
Kayyûm : herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan Allah
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
kemâlât : mükemmellikler, kusursuzluklar
küllî : genel, kapsamlı
külliyet : bütünlük, genellik
letaif : lâtifeler, duyular
mevcudat : varlıklar
muhabbet : sevgi
Muhyî : bütün canlılara hayat veren Allah
nakış : işleme
nev’ : çeşit, tür
rahmet : şefkat, merhamet
ruhanîler : maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemine ait varlıklar
rû-yi zemin : yeryüzü
Sâni : herşeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allah
Sâni-i Zülcemâl : sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi san’atla yaratan Allah
semâ : gök
suret : şekil, görüntü
şahid-i sadık : doğru şahit
taife : topluluk, grup
tanzim : düzenleme
tasvir : şekil ve suret verme
tesbih : Allah’ı yüce şanına lâyık ifadelerle anma
tevehhüm : zannetme, sanma
ulvî : yüce
umum : bütün
zâhir : açık, gözle görünür
zîhayat : hayat sahibi, canlı
zikir : anma
ziya : ışık
Yükleniyor...