İşte, birtek çiçekten böyle bir şehadet işitsen, acaba zemin yüzündeki Rabbânî bağlarda umum çiçekleri dinleyebilsen, ne derece yüksek bir kuvvetle Sâni-i Zülcelâlin vücub-u vücudunu ve vahdetini ilân ettiklerini işitsen, hiç şüphen ve vesvesen ve gafletin kalabilir mi? Eğer kalsa, sana insan ve zîşuur denilebilir mi?

Gel, şimdi bir ağaca dikkatle bak. İşte, bahar mevsiminde yaprakların muntazaman çıkması, çiçeklerin mevzunen açılması, meyvelerin hikmetle, rahmetle büyümesi ve dalların ellerinde, masum çocuklar gibi, nesîmin esmesiyle oynaması içindeki lâtif ağzını gör. Nasıl bir dest-i keremle yeşillenen yaprakların diliyle ve bir neş’e-i lütufla tebessüm eden çiçeklerin lisanıyla ve bir cilve-i rahmetle gülen meyvelerin kelimâtıyla ifade edilen hikmetli nizam içindeki adilli mizan; ve adli gösteren mizan içinde bulunan dikkatli san’atlar, nakışlar; ve maharetli nakışlar ve ziynetler içinde rahmet ve ihsanı gösteren ayrı ayrı tatmaklar; ve ayrı ayrı güzel kokular ve hoş tatmaklar içinde birer mu’cize-i kudret olan tohumlar ve çekirdekler, gayet zâhir bir surette bir Sâni-i Hakîm, Kerîm, Rahîm, Muhsin, Mün’im, Mücemmil, Mufaddılın vücub-u vücudunu ve vahdetini ve cemâl-i rahmetini ve kemâl-i rububiyetini gösterir.

İşte, eğer bütün rû-yi zemindeki ağaçların lisan-ı hâllerini birden dinleyebilsen, 1 يُسَبِّحُ ِللّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَافِى اْلاَرْضِ hazinesinde ne kadar güzel cevherler bulunduğunu göreceksin, anlayacaksın. İşte, ey nankörlük içinde kendini başıboş zanneden bedbaht gafil! Bu derece hadsiz lisanlarla kendini sana tanıttıran ve bildiren ve sevdiren bir Kerîm-i Zülcemâl, tanımak istenilmezse, bu lisanları susturmalı. Madem ki susturulmaz, dinlemeli. Gafletle kulağını kapasan kurtulamazsın. Çünkü sen kulağını kapamakla kâinat sükût etmez, mevcudat susmaz, vahdâniyet şahitleri seslerini kesmezler. Elbette seni mahkûm ederler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Göklerde ve yerde olan herşey Allah’ı tesbih eder.” Haşir Sûresi, 59:24.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz İkinci Söz / Sonraki Risale: Lemeât
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adilli : adaletli
adl : adalet
bedbaht : kötü bahtlı, tahlihsiz
cemâl-i rahmet : rahmetin güzelliği
cevher : asıl, temel, öz
cilve-i rahmet : rahmetin görüntüsü
dest-i kerem : cömertlik eli
gafil : duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan
gaflet : duyarsızlık, umursamazlık
hikmet : gaye, fayda, herşeyin anlamlı ve yerli yerinde oluşu
ihsan : iyilik etme, bağışta bulunma
kelimât : kelimeler, sözler
kemâl-i rububiyet : mükemmel terbiye ve idare
Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah
Kerîm-i Zülcemâl : sonsuz güzellik, ikram ve cömertlik sahibi olan Allah
lâtif : hoş, güzel
lisan : dil
lisan-ı hâl : hal dili
maharetli : becerikli, hünerli
mevzunen : ölçülü ve dengeli olarak
mizan : ölçü, denge
mu’cize-i kudret : kudret mu’cizesi
Mufaddıl : dilediğine dilediği konuda üstünlük veren, lütufta bulunan Allah
Muhsin : yarattıklarına bağış ve iyiliklerde bulunan Allah
muntazaman : düzenli olarak
Mücemmil : herşeyi en güzel şekilde yaratan Allah
Mün’im : yarattıklarına nimetler veren Allah
nesîm : hoş ve hafif rüzgâr
neş’e-i lütuf : lütuf ve ikramdan kaynaklanan sevinç
nizam : düzen
Rabbânî : Rab olan Allah’a ait
Rahîm : rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
rahmet : şefkat, merhamet
rû-yi zemin : yeryüzü
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atla yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah
suret : şekil, görüntü
şehadet : şahitlik, tanıklık
umum : bütün
vahdet : birlik
vesvese : kuruntu, şüphe
vücub-u vücud : varlığının zorunlu oluşu
zâhir : açık, gözle görülür
zemin : yer
zîşuur : şuur ve bilinç sahibi
ziynet : süs
Yükleniyor...