Yirmi İkinci Sözde, mevt, gayet kuvvetli bir burhan-ı vahdet ve bir hüccet-i sermediyet olduğu ispat ve izah edildiğinden, şu bahsi o Söze havale edip, yalnız mühim bir nüktesini beyan edeceğiz. Şöyle ki: Nasıl zîhayatlar, vücutlarıyla bir Vâcibü’l-Vücudun vücuduna delâlet ediyorlar. Öyle de, o zîhayatlar, ölümleriyle bir Hayy-ı Bâkînin sermediyetine, vâhidiyetine şehadet ediyorlar. Meselâ, yalnız birtek zîhayat olan zemin yüzü, intizâmâtıyla, ahvâliyle Sânii gösterdiği gibi, öldüğü vakit, yani kış, beyaz kefeniyle, ölmüş o zemin yüzünü kapamasıyla, nazar-ı beşeri ondan çeviriyor. Veyahut, nazar, o giden bahar cenazesinin arkasından maziye gider, daha geniş bir manzarayı gösterir.

Yani, herbiri birer mu’cize-i kudret olan, zemin dolusu bütün geçen baharlar misillü, yeni gelecek birer harika-i kudret ve birer hayattar zemin olan, bahar dolusu hayattar mevcudat-ı arziyenin gelmelerini ihsas ve vücutlarına şehadet ettiklerinden, öyle geniş bir mikyasta, öyle parlak bir surette, öyle kuvvetli bir derecede bir Sâni-i Zülcelâlin, bir Kadîr-i Zülkemâlin, bir Kayyûm-u Bâkînin, bir Şems-i Sermedînin vücub-u vücuduna ve vahdetine ve bekâ ve sermediyetine şehadet ederler ve öyle parlak delâili gösterirler ki, ister istemez, bedâhet derecesinde, “Âmentü billâhi’l-Vâhidi’l-Ehad” dedirtir.

Elhasıl: 1 وَيُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا sırrınca, hayattar bu zemin, bir baharda Sânie şehadet ettiği gibi, onun ölmesiyle, zamanın geçmiş ve gelecek iki kanadına dizilmiş mu’cizât-ı kudretine nazarı çeviriyor. Bir bahar yerine binler baharı gösteriyor. Bir mu’cize yerine binler mu’cizât-ı kudretine işaret eder. Ve onlardan her bahar, şu hazır bahardan daha kat’î şehadet eder. Çünkü, mazi tarafına geçenler, zâhirî esbablarıyla beraber gitmişler; arkalarında, yine kendileri gibi başkalar, yerlerine gelmişler. Demek, esbab-ı zâhiriye hiçtir. Yalnız bir Kadîr-i Zülcelâl onları halk edip hikmetiyle esbaba bağlayarak gönderdiğini gösteriyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Yeryüzünü de ölümünün ardından O diriltir.” Rum Sûresi, 30:19.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz İkinci Söz / Sonraki Risale: Lemeât
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : haller, durumlar
Âmentü billâhi’l-Vâhidi’l-Ehad : bir olan ve birliği her bir varlıkta görülen Allah’a iman ettim
bedâhet : ap açıklık
bekà : bâki kalma, sürekli şekilde var olma
beyan : açıklama
delâil : deliller
delâlet : delil olma, işaret etme
elhasıl : kısaca, özetle
esbab : sebepler
esbab-ı zâhiriye : görünürdeki sebepler
halk etme : yaratma
harika-i kudret : Allah’ın kudret harikası
hayattar : canlı
Hayy-ı Bâkî : sürekli var olan ve sonsuz hayat sahibi olan Allah
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hüccet-i sermediyet : devamlı var olma delili
ihsas : hissettirme
intizâmât : düzenlilikler
izah : açıklama
Kadîr-i Zülcelâl : kudreti herşeyi kuşatan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
Kadîr-i Zülkemâl : kudreti herşeyi kuşatan, mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah
kat’î : kesin
Kayyûm-u Bâki : sonsuz hayat sahibi olan ve herşeyi her an ayakta tutan Allah
mazi : geçmiş
mevcudat-ı arziye : yeryüzündeki varlıklar
mikyas : ölçek
misillü : gibi
mu’cizât-ı kudret : Allah’ın kudret mu’cizeleri
mu’cize : bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
mu’cize-i kudret : Allah’ın kudret mu’cizesi
nazar : dikkat, bakış
nazar-ı beşer : insanın dikkati, bakışı
nükte : ince ve derin mânâ
Sâni : herşeyi san’atla yapan Allah
Sâni-i Zülcelâl : herşeyi san’atla yapan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah
sermediyet : süreklilik, devamlılık
suret : şekil, biçim
şehadet : şahitlik, tanıklık
Şems-i Sermed : ebedî güneş; herşeyi nurlandıran Allah için benzetme olarak kullanılır
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
vahdet : birlik
vâhidiyet : Allah’ın birliği
vücub-u vücud : varlığının zorunlu oluşu
vücut : varlık
zâhirî : görünen
zemin : yeryüzü
zîhayat : canlı
Yükleniyor...