Elhasıl: Nasıl imkândan vücub görünüyor; infialden fiil ve kesretten vahdet-bunların vücudu, onların vücuduna kat’iyen delâlet eder. Öyle de, mevcudat üstünde görünen masnûiyet ve merzukiyet gibi sıfatlar dahi, sâniiyet, rezzâkiyet gibi şe’nlerin vücutlarına kat’î delâlet ediyor. Şu sıfâtın vücudu dahi, bizzarure ve bilbedâhe, bir Hallâk ve Rezzak Sâni-i Rahîmin vücuduna delâlet eder. Demek, herbir mevcut taşıdığı yüzler, bu çeşit sıfatlar lisanıyla, Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun yüzler Esmâ-i Hüsnâsına şehadet ederler. Bu şehadetler kabul edilmezse, mevcudatın bütün bu çeşit sıfatlarını inkâr etmek lâzım gelir.

Yirmi Altıncı Pencere
HAŞİYE

Şu kâinatın mevcudatı yüzünde tazelenen ve gelip geçen cemâller ve hüsünler, bir cemâl-i sermedî cilvelerinin bir nevi gölgeleri olduğunu gösterir. Evet, ırmağın yüzündeki kabarcıkların parlayıp gitmesinden sonra arkadan gelenlerin gidenler gibi parlamaları, daimî bir şemsin şualarının âyineleri olduklarını gösterdikleri gibi, seyyal zaman ırmağında, seyyar mevcudatın üstünde parlayan lemeât-ı cemâliye dahi, bir cemâl-i sermedîye işaret ederler ve onun bir nevi emareleridirler.

Hem kâinat kalbindeki ciddî aşk, bir Mâşuk-u Lâyezâlîyi gösterir. Evet, ağacın mahiyetinde olmayan birşey, esaslı bir surette meyvesinde bulunmadığı delâletiyle, şecere-i kâinatın hassas meyvesi olan nev-i insandaki ciddî aşk-ı lâhutî gösterir ki, bütün kâinatta fakat başka şekillerde hakikî aşk ve muhabbet bulunuyor. Öyle ise, kalb-i kâinattaki şu hakikî muhabbet ve aşk, bir Mahbûb-u Ezelîyi gösterir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Şu Pencere umumî değil, ehl-i kalbe ve ehl-i muhabbete hususiyeti var.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz İkinci Söz / Sonraki Risale: Lemeât
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aşk-ı lâhutî : Cenâb-ı Hakka olan sevgi ve aşk
bilbedâhe : ap açık bir şekilde
bizzarure : zorunlu olarak
cemâl : güzellik
cemâl-i sermedî : sürekli, kesintisiz güzellik
cilve : görüntü, akis
delâlet : delil olma, işaret etme
ehl-i kalb : kalb ehli
ehl-i muhabbet : muhabbet ehli
elhasıl : özetle, kısaca
emâre : belirti, işaret
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın güzel isimleri
hakikî : gerçek, doğru
Hallâk : çokça ve sürekli olarak yaratan Allah
hususiyet : özellik, özel oluş
hüsün : güzellik
imkân : olabilirlik, varlığı ile yokluğu ihtimal dahilinde olan
infial : fiilden etkilenme
inkâr : kabul etmeme
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kalb-i kâinat : kâinatın kalbi
kat’î : kesin
kat’iyen : kesinlikle
kesret : çokluk
lemeât-ı cemâliye : güzellik parıltıları
lisan : dil
Mahbûb-u Ezelî : Ezelî Sevgili, varlığının başlangıcı olmayan ve bütün yaratılmışlar tarafından çok sevilen Allah
mahiyet : asıl, esas nitelik
masnûiyet : san’atlı olma
Mâşuk-u Lâyezâlî : varlıklar tarafından çokça sevilen ve sürekli var olan Allah
merzukiyet : rızıklanma
mevcudat : varlıklar
mevcut : varlık
muhabbet : sevgi
nev-i insan : insanlık türü, insanlar
nevi : tür, çeşit
Rezzak : bütün canlıların rızıklarını veren Allah
rezzâkiyet : rızık vericilik
Sâni-i Rahîm : sonsuz şefkat ve merhamet sahibi, herşeyi san’atla yaratan Allah
sâniiyet : san’atla yaratma
seyyal : akıcı
seyyar : gezen, dolaşan
sıfât : vasıflar, özellikler
suret : şekil, biçim
şe’n : Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellik
şua : ışık, parıltı
umumî : genel, herkese ait
vahdet : birlik
vücub : varlığı zorunlu olma
vücud : varlık
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud : varlığı mutlaka gerekli olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Zât, Allah
Yükleniyor...