Hem, Otuz İkinci Sözün İkinci Mevkıfında izah ve ispat edildiği üzere, semâvâtın halk ve tesviyesine muktedir olmayan, beşerin simasındaki teşahhusu yapamaz. Demek, bütün semâvâtın rabbi olmayan, birtek insanın simasındaki alâmet-i farika olan nakş-ı simâvîyi yapamaz. İşte, kâinat kadar büyük bir pencere ki, onunla bakılsa,
اَللهُ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَكِيلٌ
لَهُ مَقَالِيدُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ
1
âyetleri, büyük harflerle kâinat sahifelerinde yazılı olduğu gibi, akıl gözüyle de görülecek. Öyle ise, görmeyenin ya aklı yok, ya kalbi yok. Veya insan suretinde bir hayvandır.

Yirmi Dokuzuncu Pencere

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 2

Bir bahar mevsiminde, garibâne, mütefekkirâne seyahate gidiyordum. Bir tepeciğin eteğinden geçerken, parlak bir sarıçiçek nazarıma ilişti. Eskiden vatanımda ve sair memleketlerde gördüğüm o cins sarıçiçekleri derhatır ettirdi. Şöyle bir mânâ kalbe geldi ki: Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise, elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler Onun mühürleridir, sikkeleridir.

Şu mühür tahayyülünden sonra şöyle bir tasavvur geldi ki: Nasıl bir mühürle mühürlenmiş bir mektup, o mühür, o mektubun sahibini gösterir. Öyle de, şu çiçek bir mühr-ü Rahmânîdir. Şu envâ-ı nakışlarla ve mânidar nebâtat satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi, bu çiçek Sâniinin mektubudur. Hem şu tepecik dahi bir mühürdür. Şu sahrâ ve ova, bir mektub-u Rahmânî hey’âtını aldı.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir. Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir.” Zümer Sûresi, 39:62-63.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz İkinci Söz / Sonraki Risale: Lemeât
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâmet-i farika : ayırt edici işaret
beşer : insanlar
derhatır : hatıra getirme
envâ-ı nakış : nakış çeşitleri, türleri
garibâne : garip olarak
hakikat : gerçek, doğru
halk : yaratma
hey’ât : şekiller, suretler
kâinat : evren, yaratılmış herşey
mânidar : mânâlı, anlamlı
mektub-u Rahmânî : sonsuz rahmet sahibi Allah’a ait herbiri birer mektup gibi mânâlar ifade eden varlıklar
muktedir : gücü yeten, iktidar sahibi
mühr-ü Rabbânî : Rabbe ait mühür
mühr-ü Rahmânî : sonsuz rahmet sahibi olan Allah’ı gösteren mühür
mütefekkirâne : tefekkür ederek, düşünerek
nakş-ı simâvî : yüzdeki nakış, her insanın yüzüne Allah tarafından konulan nakış
nazar : dikkat, bakış
nebâtat : bitkiler
rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
sahrâ : ova, meydan
sair : diğer, başka
Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
semâvât : gökler
sikke : metal gibi maddî şeyler üzerine vurulan mühür, işaret
sima : yüz, çehre
suret : şekil, görüntü
tahayyül : hayal etme
tasavvur : düşünme, zihinde tasarlama
tesviye : düzenleme
teşahhus : şahıslanma, belirlenme
turra : padişahın mührü, imzası
zemin : yer
Yükleniyor...