Öyle de, herbir zerre, birbiri içindeki mürekkebatta birer münasip vaziyeti, ayrı ayrı maslahatlı birer nisbeti, ayrı ayrı muntazam birer vazifesi, ayrı ayrı hikmetli neticeleri bulunduğundan, elbette o zerreyi, o mürekkebatta bütün nisbet ve vazifelerini muhafaza edip netice ve hikmetleri bozmayacak bir tarzda yerleştirmek, bütün kâinat kabza-i tasarrufunda olan bir Zâta mahsustur.
Meselâ, Tevfik’in HAŞİYE gözbebeğinde yerleşen zerre, gözün âsâb-ı muharrike ve hassâse ve şerâyin ve evride gibi damarlara karşı münasip vaziyet alması; ve yüzde ve sonra başta ve gövdede, daha sonra heyet-i mecmua-i insaniyede herbirisine karşı birer nisbeti, birer vazifesi, birer faidesi kemâl-i hikmetle bulunması gösteriyor ki, bütün o cismin bütün âzâsını icad eden bir Zât o zerreyi o yerde yerleştirebilir.
Ve bilhassa rızık için gelen zerreler, rızık kafilesinde seyrüsefer eden o zerreler, o kadar hayretfezâ bir intizam ve hikmetle seyr ü seyahat ederler ve öyle tavırlarda, tabakalarda intizamperverâne geçip gelirler ve öyle şuurkârâne ayak atıp hiç şaşırmayarak gele gele tâ beden-i zîhayatta dört süzgeçle süzülüp rızka muhtaç âzâ ve hüceyrâtın imdadına yetişmek için kandaki küreyvât-ı hamrâya yüklenip bir kanun-u keremle imdada yetişirler. Ondan bilbedâhe anlaşılır ki, şu zerreleri binler muhtelif menzillerden geçiren, sevk eden, elbette ve elbette bir Rezzâk-ı Kerîm, bir Hallâk-ı Rahîmdir ki, kudretine nisbeten zerreler, yıldızlar omuz omuza müsavidirler.
Hem herbir zerre öyle bir nakş-ı san’atta işler ki, ya bütün zerrâtla münasebettar, herbirisine ve umumuna hem hâkim ve hem herbirisine ve umumuna mahkûm bir vaziyette bulunmakla, o hayretfezâ san’atlı nakşı ve hikmetnümâ nakışlı san’atı bilir ve icad eder bu ise binler defa muhaldir veya bir Sâni-i Hakîmin kanun-u kader ve kalem-i kudretinden çıkan harekete memur birer noktadır.
HAŞİYE : Nur’un birinci kâtibidir.
Önceki Risale: Yirmi Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: Otuz Birinci Söz