Nasıl ki, meselâ Ayasofya kubbesindeki taşlar, eğer mimarının emrine ve san’atına tâbi olmazlarsa, herbir taşı, Mimar Sinan gibi dülgerlik san’atında bir mahareti ve sair taşlara hem mahkûm, hem hâkim olmak, yani, “Geliniz, düşmemek, sukut etmemek için baş başa vereceğiz” diye bir hüküm sahibi olması lâzımdır.

Öyle de, binler defa Ayasofya kubbesinden daha san’atlı, daha hayretli ve hikmetli olan masnuattaki zerreler, Kâinat Ustasının emrine tâbi olmazlarsa, herbirine Sâni-i Kâinatın evsâfı kadar evsâf-ı kemâl verilmesi lâzım gelir.

Feyâ sübhanallah! Zındık maddiyyun gâvurlar, bir Vâcibü’l-Vücudu kabul etmediklerinden, zerrât adedince bâtıl âliheleri kabul etmeye, mezheplerine göre muztar kalıyorlar. İşte, şu cihette münkir kâfir ne kadar feylesof, âlim de olsa, nihayet derecede bir cehl-i azîm içindedir, bir echel-i mutlaktır.

ÜÇÜNCÜ NOKTA

Şu Nokta, Birinci Noktanın âhirinde va’d olunan altıncı hikmet-i azîmeye bir işarettir. Şöyle ki:

Yirmi Sekizinci Sözün ikinci sualinin cevabındaki haşiyede denilmişti ki: Tahavvülât-ı zerrâtın ve zîhayat cisimlerde zerrât harekâtının binler hikmetlerinden bir hikmeti dahi zerreleri nurlandırmaktır ve âlem-i uhreviye binasına lâyık zerreler olmak için hayattar ve mânidar olmaktır.

Güya cism-i hayvanî ve insanî, hattâ nebatî, terbiye dersini almak için gelenlere bir misafirhane, bir kışla, bir mektep hükmündedir ki, câmid zerreler ona girerler, nurlanırlar. Adeta bir talim ve talimata mazhar olurlar, letâfet peydâ ederler. Birer vazifeyi görmekle, âlem-i bekàya ve bütün eczasıyla hayattar olan dâr-ı âhirete zerrât olmak için liyakat kesb ederler.

« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: Otuz Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
âlem-i uhreviye : âhiret âlemi
âlihe : ilâhlar, tanrılar
bâtıl : yalan, sahte
câmid : cansız
cehl-i azîm : büyük cehalet
cihet : yön
cism-i hayvanî ve insanî ve nebâtî : hayvan ve insan ve bitki cismi, bedeni
dülgerlik : yapı ustalığı
echel-i mutlak : kara cahil
evsâf : sıfatlar, özellikler
evsâf-ı kemâl : mükemmel özellikler
feyâ sübhanallah : ey her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah mânâsında bir şeyin tuhaflığını bildirmek için şaşkınlık ifadesi olarak kullanılır
feylesof : filozof, felsefeci
gâvur/kâfir : Allah’ı veya Onun bildirdiği kesin olan şeylerden herhangi birini inkâr eden kimse
güya : sanki
hâkim : hükmeden
harekât : hareketler
hayattar : canlı
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, anlamlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hikmet-i azîme : büyük hikmet
hikmetli : faydalı, gayeli
hüküm : karar
icad : yaratma, var etme
kalem-i kudret : kudret kalemi
kanun-u kader : kader kanunu
letâfet : lâtiflik, incelik
maddiyyun : materyalistler, herşeyi maddeye bağlayanlar
maharet : beceri, hüner
mahkûm : hüküm giyen, hükmedien
mânidar : anlamlı
masnuat : sanat eseri varlıklar
mazhar olmak : erişmek, nail olmak
mektep : okul
memur : görevli
mezhep : tutulan yol, usül
muhal : imkansız
muztar : mecbur, çaresiz
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atla yapan Allah
Sâni-i Kâinat : kâinatı ve herşeyi mükemmel bir sanatla yaratan Allah
sukut : düşme
tahavvülât-ı zerrât : atomların değişim, dönüşüm ve hareketleri
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
Yükleniyor...