Elbette, hidemât-ı hayatiye ve hayattaki tesbihat-ı Rabbâniyede defaatle bir zerre bulunmuşsa ve hizmet etmişse, o zerrenin mânevî alnında o mânâların hikmetlerini, hiçbir şeyi kaybetmeyen kader kalemiyle kaydetmesi, mukteza-yı ihata-i ilmîdir. Ve şunda pek muazzam bir kanun-u ilm-i muhitin ucu görünüyor.

Öyle ise, zerreler HAŞİYE-1 başıboş değiller.

Netice-i kelâm: Geçmiş yedi kanun, yani kanun-u rububiyet, kanun-u kerem, kanun-u cemâl, kanun-u rahmet, kanun-u hikmet, kanun-u adl, kanun-u ihata-i ilmî gibi pek çok muazzam kanunların görünen uçları arkalarında birer İsm-i Âzam ve o İsm-i Âzamın tecellî-i âzamını gösteriyorlar.

Ve o tecellîden anlaşılıyor ki, sair mevcudat gibi, şu dünyadaki tahavvülât-ı zerrât dahi, gayet âli hikmetler için kaderin çizdiği hudut üzerine kudretin verdiği evâmir-i tekvîniyeye göre hassas bir mizan-ı ilmî ile cevelân ediyorlar. Adeta başka, yüksek bir âleme HAŞİYE-2 gitmeye hazırlanıyorlar.

Öyle ise, zîhayat cisimler, o seyyah zerrelere güya birer mektep, birer kışla, birer misafirhane-i terbiye hükmündedir. Ve öyle olduğuna, bir hads-i sâdıkla hükmedilebilir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE-1 : Şu cevap, yedi “madem” kelimelerine bakar.
HAŞİYE-2 : Çünkü, bilmüşahede, gayet cevâdâne bir faaliyetle şu âlem-i kesif ve süflîde pek kesretle nur-u hayatı serpmek ve iş’âl etmek, hattâ en hasis maddelerde ve taaffün etmiş cisimlerde kesretle taze bir nur-u hayatı ışıklandırmak, o kesif ve hasis maddeleri nur-u hayatla letâfetlendirmek, cilâlandırmak, sarahate yakın işaret ediyor ki, gayet lâtif, ulvî, nazif, hayattar diğer bir âlemin hesabına şu kesif, câmid âlemi, zerrâtın hareketiyle, hayatın nuruyla cilâlandırıyor, eritiyor, güzelleştiriyor, güya lâtif bir âleme gitmek için ziynetlendiriyor. İşte, beşer haşrini aklına sığıştıramayan dar akıllı adamlar, Kur’ân’ın nuruyla rasat etseler görecekler ki, bütün zerrâtı bir ordu gibi haşredecek kadar muhit bir kanun-u kayyûmiyet görünüyor, bilmüşahede tasarruf ediyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: Otuz Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya
âlem-i kesif : yoğun madde âlemi, dünya
âli : yüce
beşer : insan
bilmüşahede : gözle görüldüğü gibi
câmid : cansız
cevâdâne : cömertçe
cevelân : dolaşma, gezme
defaat : defalarca
evâmir-i tekvîniye : yaratılışla ilgili emirler
hadsiz : sınırsız
hasis : âdi, değersiz
haşr : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hayattar : canlı
hidemât-ı hayatiye : hayata ait hizmetler, görevler
hikmet : sır, incelik; fayda, gaye
hudud : sınır
İsm-i Âzam : Cenâb-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı
iş’al etmek : nurlandırmak, ışıklandırmak
kader : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, planlaması
kanun-u adl : adalet kanunu
kanun-u cemâl : güzellik kanunu
kanun-u hikmet : hikmet kanunu
kanun-u ihata-i ilmî : Allah’ın ilminin herşeyi kuşatmasının kanunu
kanun-u ilm-i muhit : Allah’ın herşeyi kuşatan ilminin kanunu
kanun-u kayyûmiyet : Allah’ın yarattıklarının varlıklarını ayakta tutup devam ettirme kanunu
kanun-u kerem : cömertlik, ikram ve bağış kanunu
kanun-u rahmet : rahmet kanunu
kanun-u rububiyet : Allah’ın bütün varlık âlemini terbiye ve idare ediciliğinin kanunu
kesif : yoğun, katı
kesretle : çoklukla
kudret : İlâhî güç, iktidar
lâtif : güzel, hoş
letâfetlendirmek : güzelleştirmek
menşe : kaynak
mevcudat : varlıklar
mizan-ı ilmî : ilmî ölçü
muazzam : çok büyük
muhit : kuşatıcı, kapsamlı
muhtelif : çeşitli
mukteza-yı ihata-i ilmî : Allah’ın ilminin herşeyi kuşatmasının gereği
nazif : temiz, pak
netice-i kelâm : sözün özü
nur-u hayat : hayat nuru
seyyah : hareketli
süflî : aşağılık, alçak
taaffün etmek : bozulmak, çürümek
tahavvülât-ı zerrât : atomların değişim, dönüşüm ve hareketleri
Yükleniyor...