İşte, bir bahçeye rast geldi. İçinde hem güzel çiçek ve meyveler var; hem bakılmadığı için murdar şeyler de bulunuyor. Kardeşi dahi böyle birisine girmişti. Fakat murdar şeylere dikkat edip meşgul olmuş, midesini bulandırmış, hiç istirahat etmeden çıkıp gitmişti. Bu zât ise, “Herşeyin iyisine bak” kaidesiyle amel edip, murdar şeylere hiç bakmadı. İyi şeylerden iyi istifade etti. Güzelce istirahat ederek çıkıp gidiyor.

Sonra, git gide, bu dahi evvelki biraderi gibi bir sahrâ-i azîmeye girdi. Birden, hücum eden bir arslanın sesini işitti, korktu. Fakat biraderi kadar korkmadı. Çünkü, hüsn-ü zannıyla ve güzel fikriyle, “Şu sahrânın bir hâkimi var. Ve bu arslan o hâkimin taht-ı emrinde bir hizmetkâr olması ihtimali var” diye düşünüp tesellî buldu. Fakat yine kaçtı. Ta altmış arşın derinliğinde bir susuz kuyuya rast geldi, kendini içine attı. Biraderi gibi, ortasında bir ağaca eli yapıştı, havada muallâk kaldı. Baktı, iki hayvan, o ağacın iki kökünü kesiyorlar. Yukarıya baktı arslan, aşağıya baktı bir ejderha gördü. Aynı kardeşi gibi, bir acip vaziyet gördü. Bu dahi tedehhüş etti fakat kardeşinin dehşetinden bin derece hafif. Çünkü güzel ahlâkı ona güzel fikir vermiş; ve güzel fikir ise, ona herşeyin güzel cihetini gösteriyor. İşte, bu sebepten şöyle düşündü ki:

“Bu acip işler birbiriyle alâkadardır. Hem bir emirle hareket ederler gibi görünüyor. Öyle ise bu işlerde bir tılsım vardır. Evet, bunlar bir gizli hâkimin emriyle dönerler. Öyle ise ben yalnız değilim. O gizli hâkim bana bakıyor, beni tecrübe ediyor, bir maksat için beni bir yere sevk edip davet ediyor.” Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir merak neş’et eder ki: “Acaba beni tecrübe edip kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acip yolla bir maksada sevk eden kimdir?”
Önceki Risale: Yedinci Söz / Sonraki Risale: Dokuzuncu Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : tuhaf, şaşırtıcı
alâkadar : alâkalı, ilgili
amel etmek : davranmak
arşın : yaklaşık 68 cm’lik bir ölçü birimi
birader : kardeş
bostan : bahçe
cihet : yön, taraf
dehşet : korku, ürküntü
et’ime : yiyecekler
evvelki : önceki
hâkim : hükmedici, yönetici
hizmetkâr : hizmetçi
hüsn-ü zan : güzel düşünce
ihzar etmek : hazırlamak
ilham : kalbe gelme, gönüle doğma
irade : istek, arzu
istifade : faydalanma
kaide : prensip, kural
kat’î : kesin
mahfî : gizli
maksat : gaye, amaç
mu’cize : benzerini yapma noktasında başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
muâllak : asılı
muhabbet : sevgi
murdar : pis
neş’et etmek : doğmak, meydana gelmek
niyaz : dua, yakarış
nümune : örnek
sahrâ : ova, meydan
sahrâ-i azîme : büyük ova, meydan
sevk etmek : göndermek
suret : şekil
taht-ı emrinde : emri altında
tecrübe etmek : denemek
tedehhüş etmek : dehşete kapılmak, korkmak
tezyin etmek : süslemek
tılsım : sır, gizem
vaziyet almak : davranış sergilemek
Yükleniyor...