Ve o tılsım ise, sırr-ı imanla açılan sırr-ı hikmet-i hilkattir. Ve o miftah ise, يَاۤ اَللّٰهُ لاَۤاِلٰهَ اِلاَّاللّٰهُ - اَللّٰهُ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ 1 dur.

Ve o ejderha ağzı bahçe kapısına inkılâb etmesi ise işarettir ki, kabir, ehl-i dalâlet ve tuğyan için vahşet ve nisyan içinde zindan gibi sıkıntılı ve bir ejderha batnı gibi dar bir mezara açılan bir kapı olduğu halde, ehl-i Kur’ân ve iman için, zindan-ı dünyadan bostan-ı bekàya ve meydan-ı imtihandan ravza-i cinâna ve zahmet-i hayattan rahmet-i Rahmân’a açılan bir kapıdır.2 Ve o vahşî arslanın dahi munis bir hizmetkâra dönmesi ve musahhar bir at olması ise, işarettir ki, mevt, ehl-i dalâlet için, bütün mahbubâtından elîm bir firak-ı ebedîdir. Hem kendi cennet-i kâzibe-i dünyeviyesinden ihraç ve tard ve vahşet ve yalnızlık içinde zindan-ı mezara idhal ve hapis olduğu halde, ehl-i hidayet ve ehl-i Kur’ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya vesiledir. Hem hakikî vatanlarına ve ebedî makam-ı saadetlerine girmeye vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Rahmân-ı Rahîmin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Hem vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem ubûdiyet ve imtihanın talim ve talimâtından bir paydostur.

Elhasıl: Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa, zahiren bir cennet içinde olsa da, mânen cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bâkıyeye ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da, dünyasını Cennetin intizar salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder.

اَللّٰهُمَّ اجْعَلْناَ مِنْ اَهْلِ السَّعَادَةِ وَالسَّلاَمَةِ وَالْقُرْاٰنِ وَاْلاِيمَانِ اٰمِينَ - اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلٰى سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ بِعَدَدِ جَمِيعِ الْحُرُوفَاتِ الْمُتَشَكِّلَةِ فِى جَمِيعِ الْكَلِمَاتِ الْمُتَمَثِّلَةِ بِاِذْنِ الرَحْمٰنِ فِى مَرَايَا تَمَوُّجَاتِ الْهَوَاۤءِ عِنْدَ قِرَاۤئَةِ كُلِّ كَلِمَةٍ مِنَ الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ قَارِئٍ مِنْ اَوَّلِ النُّزُولِ اِلٰى اٰخِرِ الزَّمَانِ وَارْحَمْناَ وَوَالِدَيْناَ وَارْحَمِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِعَدَدِهَا بِرَحْمَتِكَ يَاۤ اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ - اٰمِينَ وَالْحَمْدُ ِللّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ 3

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah Teâlâ ki, Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Hayy Odur (Hayatı ezelî ve ebedî olan ve bütün varlıklara hayat veren Odur). Kayyum Odur (Bizzat kâim olan Odur. Varlığı sonsuza kadar devam eder, bütün varlıklar Onunla ayakta durur ve varlıkları Onunla devam eder).” Bakara Sûresi, 2:255.
2 : bk. Tirmizî, Kıyamet 26; Dârimî, Rikak 94; Müsned 3:38;
3 : Allahım, bizi saadet, selâmet, Kur’ân ve iman ehlinden eyle Âmin. Allahım, Efendimiz Muhammed’e ve âline ve ashâbına, Kur’ân’ın ilk indiği günden kıyametin kopmasına kadar onu okuyan herbir okuyucunun okuduğu herbir kelimenin hava dalgalarının aynalarında Rahmân’ın izniyle yansıyan bütün kelimelerinin bütün harfleri sayısınca salât ve selâm et. Ve bunlar adedince, bize, anne ve babamıza, erkek ve kadın bütün mü’minlere rahmetinle merhamet et, ey merhamet edenlerin en merhametlisi. Âmin. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Önceki Risale: Yedinci Söz / Sonraki Risale: Dokuzuncu Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahbap : sevgililer, dostlar
ahz-ı ücret : ücret alma
âlem : dünya
batn : karın, mide
bostan-ı bekà : devamlı, sürekli bahçe
bostan-ı cinân : Cennet bahçeleri
cennet-i kâzibe-i dünyeviye : aldatıcı dünya cenneti
ebedî : sonsuz
ehl-i dalâlet ve tuğyan : hak yoldan sapmış ve isyan içinde olan kimseler
ehl-i dalâlet : hak yoldan sapmış, inançsız kimseler
ehl-i hidayet : hak ve doğru yolda olanlar
ehl-i Kur’ân ve iman : Kur’ân ve iman ehli
elhasıl : özetle, sonuç olarak
elîm : üzücü, acı verici
fazl : cömertlik, ihsan
fena : kötü
firak-ı ebedî : sonsuz ayrılık
hakikî : gerçek
hayat-ı bâkiye : kalıcı, sürekli âhiret hayatı
hayat-ı fâniye : geçici, ölümlü dünya hayatı
hizmetkâr : hizmetçi
idhal : girme
ihraç : çıkarılma
inkılab : dönüşme
intizar : bekleme
mahbubât : sevilenler
makam-ı saadet : mutluluk yeri
maksat : gaye
mânen : mânevî yönden
mazhar : erişme, nail olma
mevt : ölüm
meydan-ı imtihan : imtihan meydanı
miftah : anahtar
mukabil : karşılık
munis : canayakın, dost
musahhar : boyun eğen
müteveccih : yönelmiş
nisyan : unutulmuşluk
Rahmân-ı Rahîm : dünya ve âhirette yarattığı varlıklara sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle davranan Allah
rahmet-i Rahmân : rahmeti sınırsız olan Allah’ın şefkat ve merhameti
ravza-i cinân : Cennet bahçeleri
saadet-i dareyn : dünya ve âhiret mutluluğu
sırr-ı hikmet-i hilkat : yaratılış gayesinin sırrı
sırr-ı iman : iman sırrı
tahammül : katlanma, dayanma
talim : eğitim
talimât : emirler
tard : kovulma
terhis : serbest bırakılma, salıverilme
tılsım : sır, gizem
ubûdiyet : Allah’a kulluk
vahşet : ürküntü, yalnızlık
vazife-i hayat külfeti : hayat görevinin zorlukları
Yâ Allah Lâ ilâhe illâllah : Ey Kendisinden başka ilâh olmayan Allah
zahiren : görünüşte
zahmet-i hayat : hayatın zorluğu
zindan-ı dünya : dünya hapsi
zindan-ı mezar : mezar hapsi, karanlığı
Yükleniyor...