Kütüb-ü sâlifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat etmiştir. İhtilâf ettikleri bahislerde, musahhihâne, hakikat-i vakıayı faslediyor. Demek, Kur’ân’ın nazar-ı gayb-bînîsi, o kütüb-ü sâlifenin umumunun fevkinde ahvâl-i maziyeyi görüyor ki, ittifakî meselelerde musaddıkane onları tezkiye ediyor, ihtilâfî meselelerde musahhihâne onlara faysal oluyor.

Halbuki, Kur’ân’ın vukuat ve ahvâl-i maziyeye dair ihbârâtı aklî bir iş değil ki akılla ihbar edilsin. Belki semâa mütevakkıf nakildir. Nakil ise, kıraat ve kitabet ehline mahsustur. Dost ve düşmanın ittifakıyla kıraatsiz, kitabetsiz, emanetle maruf, ümmî lâkabıyla mevsuf bir zâta nüzul ediyor.

Hem o ahvâl-i maziyeyi öyle bir surette ihbar eder ki, bütün o ahvâli görür gibi bahseder. Çünkü, uzun bir hadisenin ukde-i hayatiyesini ve ruhunu alır, maksadına mukaddime yapar. Demek, Kur’ân’daki fezlekeler, hülâsalar gösteriyor ki, bu hülâsa ve fezlekeyi gösteren, bütün maziyi bütün ahvâliyle görüyor. Zira bir zâtın bir fende veya bir san’atta mütehassıs olduğu, hülâsalı bir sözle, fezlekeli bir san’atçıkla, o şahısların maharet ve melekelerini gösterdiği gibi, Kur’ân’da zikrolunan vukuatın hülâsaları ve ruhları gösteriyor ki, onları söyleyen, bütün vukuatı ihata etmiş, görüyor, tabiri caizse bir maharet-i fevkalâde ile ihbar ediyor.

İKİNCİ ŞAVK: İstikbale ait ihbârât-ı gaybiyesidir. Şu kısım ihbârâtın çok envâı var. Birinci kısım hususîdir. Bir kısım, ehl-i keşif ve velâyete mahsustur. Meselâ, Muhyiddin-i Arabî الۤمۤ - غُلِبَتِ الرُّومُ 1 Sûresinde pek çok ihbârât-ı gaybiyeyi bulmuştur. İmam-ı Rabbânî, sûrelerin başındaki mukattaât-ı hurufla çok muamelât-ı gaybiyenin işaretlerini ve ihbârâtını görmüştür ve hâkezâ... Ulema-yı bâtın için, Kur’ân baştan başa ihbârât-ı gaybiye nev’indendir. Biz ise, umuma ait olacak bir kısmına işaret edeceğiz. Bunun da pek çok tabakatı var; yalnız bir tabakadan bahsedeceğiz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Elif lâm mim. Rumlar mağlûp düştüler.” Rum Sûresi, 30:1-2.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : haller, durumlar
ahvâl-i maziye : geçmişteki haller
envâ : çeşitler, türler
fasletmek : çözüme kavuşturmak
faysal : ayırıcı, çözüme kavuşturucu
fen : bilim
fevkinde : üstünde
fezleke : netice, özet
hâkezâ : bunun gibi
hakikat-i vakıa : olayın gerçekliği
hususî : özel
hülâsa : özet
ihata : kapsama, içine alma
ihbar : haber verme
ihbârât : haber vermeler
ihbârât-ı gaybiye : gayptan verilen haberler
ihtilâf : ayrılık, anlaşmazlık
ihtilafî : tartışmalı
istikbal : gelecek zaman
kitabet : yazma
kütüb-ü sâlife : Tevrat, Zebur ve İncil gibi geçmiş kitaplar
maharet : ustalık, beceri
maharet-i fevkalâde : olağanüstü beceri
maksad : gaye, amaç
maruf : bilinen
mazi : geçmiş zamanı
meleke : kabiliyet, beceri
mevsuf : vasıflandırılan
muamelât-ı gaybiye : gayba ait muamele ve işleyişler
mukaddime : başlangıç, giriş
mukattaât-ı huruf : bazı sûrelerin başlarında bulunan ve birer İlâhî şifre özelliğini taşıyan kesik harfler
musaddıkane : doğrulayarak
musahhihâne : düzelterek
muvafakat etmek : uyuşmak
mütehassıs : ihtisas sahibi, uzman
mütevakkıf : bağlı
nakil : aktarma, anlatma
nazar-ı gayb-bînî : gaybı gören bakış
nev’ : tür
nüzul etmek : inmek
semâ : işitme, duyma
suret : şekil, biçim
şavk : ışık, parıltı
tezkiye : iyi hal üzere şahitlik etme
ukde-i hayatiye : hayat düğümü, çekirdeği
ulema-yı bâtın : şeriatın zâhirinden ve açık hükümlerinden daha çok, mânâ ve esrârını bilen âlimler
umum : bütün
ümmî : okuma yazma bilmeyen, tahsil görmemiş
vukuat : olaylar
zikrolunmak : anılmak, belirtilmek
Yükleniyor...