İşte, Kur’ân, hilkat-i insanın o acip, garip, bedî, muntazam, mevzun etvârını öyle âyine-misal bir tarzda zikredip tertip ediyor ki,
1 فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ içinde kendi kendine görünüyor ve kendini dedirttiriyor. Hattâ, vahyin bir kâtibi, şu âyeti yazarken, daha şu kelime gelmezden evvel şu kelimeyi söylemiştir. “Acaba bana da mı vahiy gelmiş?” zannında bulunmuş. 2 Halbuki, evvelki kelâmın kemâl-i nizam ve şeffafiyetidir ve insicamıdır ki, o kelâm gelmeden kendini göstermiştir. Hem meselâ,

اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذِى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ فِى سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهِ اَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَاْلاَمْرُ، تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ 3

İşte, Kur’ân şu âyette, azamet-i kudret-i İlâhiye ve saltanat-ı rububiyeti öyle bir tarzda gösteriyor ki, güneş, ay, yıldızlar emirber neferleri gibi emrine müheyyâ, gece ve gündüzü beyaz ve siyah iki hat gibi veya iki şerit gibi birbiri arkasında döndürüp âyât-ı rububiyetini kâinat sahifelerinde yazan ve Arş-ı Rububiyetinde duran bir Kadîr-i Zülcelâli gösterdiğinden, her ruh işitse, “Bârekâllah, mâşaallah, fetebârekâllahü Rabbü’l-Âlemîn” demeye hâhişger olur. Demek,
تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ sâbıkın hülâsası, çekirdeği, meyvesi ve âb-ı hayatı hükmüne geçer.

BEŞİNCİ MEZİYET-İ CEZÂLET: Kur’ân, bazan tagayyüre maruz ve muhtelif keyfiyâta medar maddî cüz’iyatı zikreder. Onları hakaik-ı sabite suretine çevirmek için sabit, nuranî, küllî esmâ ile icmal eder, bağlar. Veyahut tefekküre ve ibrete teşvik eder bir fezleke ile hâtime verir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şânı ne yücedir!” Mü’minûn Sûresi, 23:14.
2 : bk. El-Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, 18:16.
3 : “Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş üzerinde hükmünü icra eden Allah’tır. O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter. O, güneşi, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yarattı. İyi bilin ki, yaratmak da Ona aittir, yaratıklarının tedbir ve idaresi de. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şânı ne yücedir!” A’râf Sûresi, 7:54.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âb-ı hayat : hayat suyu
Arş-ı Rububiyet : Allah’ın büyüklüğünün, hüküm ve egemenliğinin tecelli ettiği yer
âyât-ı rububiyet : rububiyet delilleri
âyine-misal : ayna gibi
azamet-i kudret-i İlâhiye : Allah’ın kudretinin sonsuz büyüklüğü
bârekallah : Allah ne mübarek yaratmış, Allah hayırlı ve mübarek kılsın
cüz’iyat : küçük, ferdî şeyler
emirber nefer : emre hazır asker
esmâ : isimler
fezleke : özet, netice
hâhişger : istekli, arzulu
hakaik-i sabite : sabit gerçekler
hâtime : son
hülâsa : özet
icmal etmek : özetlemek
insicam : düzgünlük, uyumluluk
Kadîr-i Zülcelâl : kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kâtib : yazıcı
kelâm : söz, ifade
kemâl-i nizam : mükemmel bir düzen
keyfiyât : keyfiyetler, durumlar
küllî : büyük ve kapsamlı
maruz : uğrayan, tesirinde kalan
mâşaallah : Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
medar : eksen, kaynak
meziyet-i cezâlet : ifade güzelliğindeki üstünlük
muhtelif : çeşitli
müheyyâ : hazır
nuranî : nurlu
sâbık : önceki, geçmiş
saltanat-ı Rububiyet : Rablık saltanatı; Allah’ın her şeyi kuşatan egemenliği
şeffafiyet : şeffaflık
tagayyür : değişim
tefekkür : düşünme
tertip etmek : sıralamak, düzenlemek
vahy : Allah tarafından peygambere gelen bilgiler
Yükleniyor...