Meselâ, 1 اِنَّمَاۤ اَمْرُهُ اِذَاۤ اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Hem meselâ, 2 وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰۤئِكَةِ اسْجُدُوا ِلاٰدَمَ
Şu iki âyette iki emrin kuvvet ve ulviyetine bak, sonra beşerin emirler nev’indeki kelâmına bak. Acaba yıldız böceğinin güneşe nisbeti gibi kalmıyorlar mı? Evet, hakikî bir mâlikin iş başındaki bir tasviri ve hakikî bir san’atkârın işlediği vakit san’atına dair verdiği beyanatı ve hakikî bir mün’imin ihsan başında iken beyan ettiği ihsânâtı, yani, kavl ile fiili birleştirmek, kendi fiilini hem göze, hem kulağa tasvir etmek için şöyle dese: “Bakınız, işte bunu yaptım. Böyle yapıyorum. İşte bunu bunun için yaptım. Bu böyle olacak. Bunun için işte bunu böyle yapıyorum.” Meselâ,

اَفَلَمْ يَنْظُرُوۤا اِلَى السَّمَاۤءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَالَهَا مِنْ فُرُوجٍ - وَاْلاَرْضَ مَدَدْناَهَا وَاَلْقَيْناَ فِيهَا رَوَاسِىَ وَاَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ - تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ - وَنَزَّلْناَ مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً مُبَارَكًا فَاَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ - وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضِيدٌ - رِزْقًا لِلْعِبَادِ وَاَحْيَيْناَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ 3

Kur’ân’ın semâsında, şu sûrenin burcunda parlayan yıldız-misal Cennet meyveleri gibi şu tasvirâtı, şu ef’alleri içindeki intizam-ı belâğatle çok tabaka delâilini zikredip, neticesi olan haşri كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ tabiriyle ispat edip, sûrenin başında haşri inkâr edenleri ilzam etmek nerede; insanların fuzuliyâne, onlarla teması az olan ef’alden bahisleri nerede? Taklit suretinde çiçek resimleri, hakikî, hayattar çiçeklere nisbeti derecesinde olamaz! Şu اَفَلَمْ يَنْظُرُوا dan, tâ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ a kadar güzelce meâli söylemek çok uzun gider. Yalnız bir işaret edip geçeceğiz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece ‘Ol’ demektir; o da oluverir.” Yâsin Sûresi, 36:82.
2 : “Meleklere, ‘Âdem’e secde edin’ dediğimizde...” Bakara Sûresi, 2:34.
3 : “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl binâ edip süsledik ki, hiçbir gediği yoktur. • Yeryüzüne döşedik, onda sabit dağlar yarattık, onda her güzel çiftten bitkiler yeşerttik. • Hakka yönelen herbir kul için bunlar görüp ibret alınacak delillerdir. Gökten de bereketli bir su indirdik ve kullar için rızık olsun diye onunla bağları, daneli ekinleri, salkımları üst üste binmiş yüksek hurma ağaçlarını bitirdik. O suyla ölü bir beldeye can verdik. İşte kabrinizden çıkışınız da böyle olacaktır.” Kaf Sûresi, 50:6-11.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

beşer : insan
beyanat : açıklamalar
delâil : deliller
ef’al : fiiller, işler
fuzuliyâne : lüzumsuzca
hakikî : gerçek
haşr : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
ihsan : bağış, iyilik
ihsanât : ihsanlar, bağışlar
ilzam : susturma
inkâr : kabul etmeme, yok sayma
intizam-ı belâğat : belâğatin intizam ve düzenliliği
kavl : söz
kelâm : kelime, söz
mâlik : sahip
mün’im : nimet verici
netice : sonuç
nev’ : tür, çeşit
nisbet : oran, kıyas
semâ : gök; yücelik
suret : şekil, biçim
tabir : ifade
tasvir : anlatma, ifade etme
tasvirât : tasvirler, anlatımlar
ulviyet : yücelik
yıldız-misal : yıldız gibi
zikretmek : anmak, belirtmek
Yükleniyor...