Kur’ân ise, dünyaya geçici, seyyal, aldatıcı, seyyar, kararsız, inkılâpçı olarak bakar. Mevcudatın mahiyetlerinden, surî ve maddî hâsiyetlerinden icmâlen bahseder. Fakat Sâni tarafından tavzif edilen vezâif-i ubûdiyetkârânelerinden ve Sâniin isimlerine ne vech ile ve nasıl delâlet ettiklerini ve evâmir-i tekvîniye-i İlâhiyeye karşı inkıyadlarını tafsilen zikreder.

İşte, felsefe-i beşeriye ile hikmet-i Kur’âniyenin şu tafsil ve icmal hususundaki farklarına bakacağız ki, mahz-ı hak ve ayn-ı hakikat hangisidir, göreceğiz. İşte, nasıl elimizdeki saat, sureten sabit görünüyor; fakat içindeki çarkların harekâtıyla, daimî içinde bir zelzele ve âlet ve çarklarının ıztırapları vardır. Aynen onun gibi, kudret-i İlâhiyenin bir saat-i kübrâsı olan şu dünya, zâhirî sabitiyetiyle beraber, daimî zelzele ve tagayyürde, fenâ ve zevâlde yuvarlanıyor. Evet, dünyaya zaman girdiği için, gece ve gündüz, o saat-i kübrânın saniyelerini sayan iki başlı bir mil hükmündedir. Sene, o saatin dakikalarını sayan bir ibre vaziyetindedir. Asır ise, o saatin saatlerini tâdât eden bir iğnedir. İşte, zaman, dünyayı emvâc-ı zevâl üstüne atar. Bütün mazi ve istikbali ademe verip yalnız zaman-ı hazırı vücuda bırakır.

Şimdi, zamanın dünyaya verdiği şu şekille beraber, mekân itibarıyla dahi, yine dünya zelzeleli, gayr-ı sabit bir saat hükmündedir. Çünkü cevv-i hava mekânı çabuk tagayyür ettiğinden, bir halden bir hale sür’aten geçtiğinden, bazı günde birkaç defa bulutlarla dolup boşalmakla, saniye sayan milin suret-i tagayyürü hükmünde bir tagayyür veriyor.

Şimdi, dünya hanesinin tabanı olan mekân-ı arz ise, yüzü, mevt ve hayatça, nebat ve hayvanca pek çabuk tebeddül ettiğinden, dakikaları sayan bir mil hükmünde, dünyanın şu ciheti geçici olduğunu gösterir. Zemin, yüzü itibarıyla böyle olduğu gibi, batnındaki inkılâbat ve zelzelelerle ve onların neticesinde cibâlin çıkmaları ve hasflar vuku bulması, saatleri sayan bir mil gibi, dünyanın şu ciheti ağırca mürur edicidir, gösterir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk
ayn-ı hakikat : gerçeğin kendisi
batn : iç
cevv-i hava : hava boşluğu
cibâl : dağlar
cihet : yön, taraf
delâlet : delil olma, işaret etme
emvâc-ı zevâl : kaybolup giden, yok olan dalgalar
evâmir-i tekvîniye-i İlâhiye : Allah’ın yaratılışa âit emirleri
felsefe-i beşeriye : insanların geliştirdikleri fikir, felsefe
fenâ : gelip geçicilik, ölümlülük
gayr-ı sabit : sabit olmayan
harekât : hareketler
hâsiyet : özellik
hikmet-i Kur’âniye : Kur’ân’ın hikmeti
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kudret-i İlâhiye : Allah’ın sonsuz güç ve kudreti
mahiyet : öz, nitelik, özellik
mahz-ı hak : hakkın, doğrunun kendisi
mazi : geçmiş zaman
mekân-ı arz : yeryüzü
mevcudat : varlıklar
mevt : ölüm
nakış : süsleme, işleme
nebat : bitki
saat-i kübrâ : çok büyük saat
sabitiyet : sabitlik
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
seyyal : akıcı
seyyar : gezici
sureten : görünüşte
suret-i tagayyür : değişme şekli
surî : görünüşteki
sür’aten : hızla
tâdât etmek : saymak
tafsil : ayrıntılandırma
tafsilen : ayrıntılı olarak
tagayyür : başkalaşma, değişme
tavzif edilmek : vazifelendirilmek
tebeddül etmek : başkalaşmak, değişmek
vecih : şekil, tarz
vezâif-i ubûdiyetkârâne : kulluğa yakışır şekilde yapılan vazifeler
vücud : varlık
zahirî : görünürdeki
zaman-ı hazır : şimdiki zaman
zelzele : sarsıntı, deprem
zemin : yeryüzü
zevâl : geçip gitme, kaybolma
zikretmek : belirtmek
Yükleniyor...