Dünya hanesinin tavanı olan semâ mekânı ise, ecramların harekâtıyla, kuyruklu yıldızların zuhuruyla, küsufat ve husufâtın vuku bulmasıyla, yıldızların sukut etmeleri gibi tagayyürat gösterir ki, semâ dahi sabit değil; ihtiyarlığa, harabiyete gidiyor. Onun tagayyürâtı, haftalık saatte günleri sayan bir mil gibi, çendan ağır ve geç oluyor, fakat herhalde geçici ve zevâl ve harabiyete karşı gittiğini gösteriyor.

İşte, dünya, dünya cihetiyle şu yedi rükün üzerinde bina edilmiştir. Şu rükünler daim onu sarsıyor. Fakat şu sarsılan ve hareket eden dünya, Sâniine baktığı vakit, o harekât ve tagayyürat, kalem-i kudretin mektubat-ı Samedâniyeyi yazması için o kalemin işlemesidir. O tebeddülât-ı ahvâl ise, esmâ-i İlâhiyenin cilve-i şuûnâtını ayrı ayrı tavsifatla gösteren, tazelenen âyineleridir.

İşte, dünya, dünya itibarıyla hem fenâya gider, hem ölmeye koşar, hem zelzele içindedir. Hakikatte akarsu gibi rıhlet ettiği halde, gafletle sureten incimad etmiş, fikr-i tabiatla kesafet ve küduret peydâ edip âhirete perde olmuştur. İşte, felsefe-i sakîme, tetkikat-ı felsefe ile ve hikmet-i tabiiye ile ve medeniyet-i sefihenin cazibedar lehviyatıyla, sarhoşâne hevesatıyla o dünyanın hem cumudetini ziyade edip gafleti kalınlaştırmış, hem küduretle bulanmasını taz’îf edip Sânii ve âhireti unutturuyor.

Amma Kur’ân ise, şu hakikatteki dünyayı, dünya cihetiyle
اَلْقَارِعَةُ مَا الْقَارِعَةُ 1
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ 2
وَالطُّورِ - وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ 3
âyâtıyla pamuk gibi hallaç eder, atar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Çarpacak olan felâket. Nedir o çarpacak olan felâket?” Kària Sûresi, 101:1-2.
2 : “Kıyamet koptuğu zaman.” Vâkıa Sûresi, 56:1.
3 : “Yemin olsun Tûr’a ve satır satır yazılı kitaba.” Tûr Sûresi, 52:1-2.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
âyât : âyetler
âyine : ayna
cazibedar : çekici
cilve-i şuûnat : Allah’ın iş ve tasarruflarının görünümü
cumudet : katılık, sertlik
çendan : gerçi
ecram : gök cisimleri, yıldızlar
esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimleri
felsefe-i sakîme : yanlış yoldaki felsefe
fenâ : yok oluş
fikr-i tabiat : tabiat fikri
gaflet : umursamazlık, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma
hakikat : gerçek
harabiyet : yok oluş
harekât : hareketler
hasf : ay tutulması
hevesat : hevesler, gelip geçici arzu ve istekler
hikmet-i tabiiye : tabiatı konu alan fen ilmi
husufât : ay tutulmaları
incimad : donma
kalem-i kudret : Allah’ın kudret kalemi
kesafet ve küduret peyda etmek : katılaşmak ve bulanıklaşmak
küduret : bulanıklık
küsufat : güneş tutulmaları
lehviyat : eğlenceler, oyunlar
medeniyet-i sefihe : sefahate düşkün medeniyet
mektubat-ı Samedâniye : Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san’atı anlatan eserler, varlıklar
mürur edici : geçici
rıhlet : yolculuk, göç
rükün : esas, şart
Sâni : herşeyi san’atla yaratan Allah
sarhoşane : sarhoşçasına
semâ : gök
sukut : düşmek
sureten : görünüşte
tagayyürât : başkalaşmalar
tavsifat : vasıflandırmalar, özelliklerini ortaya koyma
taz’if etmek : artırmak
tebeddülât-ı ahvâl : hallerin değişmesi
tetkikat-ı felsefe : felsefenin inceleme ve araştırmaları
vuku : olma, meydana gelme
zevâl : geçip gitme, kaybolma
ziyade etmek : artırmak
zuhur : görünme
Yükleniyor...