Acaba mümkün müdür ki, bu derece nihayetsiz bir kudret ve muhit bir hikmetle rububiyet eden ve zerrattan tâ seyyârâta kadar bütün mevcudatı kabza-i tasarrufunda tutmuş ve intizam ve mizan dairesinde döndüren Sâni-i Zülcelâl, neş’e-i uhrâyı yapmasın veya yapamasın?

İşte, çok âyât-ı Kur’âniye, şu hikmetli neş’e-i ûlânazar-ı beşere vaz ediyor; haşir ve kıyametteki neş’e-i uhrâyı ona temsil ederek istib’âdı izale eder.

Der: 1 قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِىۤ اَنْشَاَهَاۤ اَوَّلَ مَرَّةٍ Yani, “Sizi hiçten bu derece hikmetli bir surette kim inşa etmişse, Odur ki sizi âhirette diriltecektir.”

Hem der ki: 2 وَهُوَ الَّذِى يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِ Yani, “Sizin haşirde iadeniz, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır.”

Nasıl ki bir taburun askerleri istirahat için dağılsa, sonra bir boruyla çağırılsa, kolay bir surette tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir tabur teşkil etmekten çok kolay ve çok rahattır.

Öyle de, bir bedende birbiriyle imtizaçla ünsiyet ve münasebet peydâ eden zerrât-ı esasiye, Hazret-i İsrâfil Aleyhisselâmın sûru ile Hâlık-ı Zülcelâlin emrine “Lebbeyk” demeleri ve toplanmaları, aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür.

Hem bütün zerrelerin toplanmaları belki lâzım değil. Nüveler ve tohumlar hükmünde olan ve hadiste acbü’z-zeneb3 tabir edilen ecza-yı esasiye ve zerrât-ı asliye, ikinci neş’e için kâfi bir esastır, temeldir. Sâni-i Hakîm, beden-i insanîyi onların üstünde bina eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Yâsin Sûresi, 36:79.
2 : “Halkı önce yaratan, sonra tekrar diriltecek olan Odur; bu ise Onun için daha da kolaydır.” Rum Sûresi, 30:27.
3 : bk. Buhari, Tefsîru Sûreti Zümer: 3, Tefsîru Sûreti Nebe’: 1; Müslim, Fiten: 141-143; Ebû Dâvud, Sünnet: 22; Nesâî, Cenâiz: 117; İbn-i Mâce, Zühd: 32; Muvatta, Cenâiz: 49; Müsned: 2:322, 428, 499, 3:28.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Söz / Sonraki Risale: Otuzuncu Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acbü’z-zeneb : kuyruk sokumundan bulunan ve insanın tekrar yaratılışında çekirdek görevini görecek olan hücre; bir tür genetik şifre
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
âyât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın âyetleri
cephe : yüz
hadis : Peygamberimize ait söz, emir veya davranış
Hâlık-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, herşeyi yoktan yaratan Allah
haşir : insanın öldükten sonra âhirette diriltilerek tekrar Allah’ın huzurunda toplanması
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hikmetli : herşeyi bir gaye ve maksada yönelik olarak, anlamlı ve yerli yerinde yapılması
hilkat : yaratılış
icad : vücut verme, yoktan yaratma
imtizaç : kaynaşma
inşa : yapma, vücuda getirme
intizam : düzenlilik
istib’âd : akıldan uzak görme
izale : giderme
kabza-i tasarrufunda : tasarrufu altında
kalem-i kader : kader kalemi, Allah’ın olacak hadiseleri olmadan önce bilip yazması
kıyamet : kâinatın ölümünden sonra, bütün ölülerin dirilip ayağa kalkmaları, mahşerde toplanmaları
kudret : güç, kuvvet, iktidar
lebbeyk : “buyurunuz, emredersiniz”
mevcudat : varlıklar
mizan : ölçü, denge
muhit : kuşatıcı, kapsamlı
münasebet peyda etmek : ilişki kurmak
nazar-ı beşer : insanın dikkatli bakış
neş’e-i uhrâ : âhirette ikinci kez diriltilme
neş’e-i ûlâ : insanın ilk yaratılışı
nihayetsiz : sonsuz
nüve : çekirdek
rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
Sâni-i Zülcelâl : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan, sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi Allah
seyyârât : gezegenler
sûr : kıyamet gününde Hz. İsrafil’in (a.s.) üfleyeceği boru
suret : şekil, biçim
tabur : bir askeri birlik
temsil : benzetme
teşkil etme : oluşturma
ünsiyet : alışkanlık, âşinalık
vaz : yerleştirme, koyma
vücut : varlık
Yükleniyor...