Şu altı temsil, hem nâkıs, hem mütenâhi, hem zayıf, hem tesir-i hakikîsi yok olan mümkinat kuvvetinde ve fiilinde bilmüşahede görünse, elbette hem gayr-ı mütenâhi, hem ezelî, hem ebedî, hem bütün kâinatı adem-i sırftan icad eden ve bütün ukulü hayrette bırakan, hem âsâr-ı azametiyle tecellî eden kudret-i ezeliyeye nisbeten, şüphesiz herşey müsavidir. Hiçbir şey Ona ağır gelmez.

Gaflet olunmaya, şu altı sırrın küçük mizanlarıyla o kudret tartılmaz ve münasebete giremez. Yalnız fehme takrib ve istib’âdı izale için zikredilir.

ÜÇÜNCÜ ESASIN NETİCE VE HÜLÂSASI: Madem kudret-i ezeliye gayr-ı mütenâhidir. Hem Zât-ı Akdese lâzime-i zaruriyedir. Hem herşeyin lekesiz, perdesiz melekûtiyet ciheti Ona müteveccihtir. Hem Ona mukabildir. Hem, tesâvi-i tarafeynden ibaret olan imkân itibarıyla muvazenettedir.

Hem, şeriat-i fıtriye-i kübrâ olan nizam-ı fıtrata ve kavânîn-i âdetullaha mutîdir. Hem, mânilerden ve ayrı ayrı hususiyetlerden, melekûtiyet ciheti mücerred ve sâfidir.

Elbette, en büyük şey, en küçük şey gibi, o kudrete ziyade nazlanmaz, mukavemet etmez. Öyle ise, haşirde bütün zevil’ervâhın ihyâsı, bir sineğin baharda ihyâsından daha ziyade kudrete ağır olmaz.

Öyle ise, 1 مَا خَلْقُكُمْ وَلاَبَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ fermanı mübalâğasızdır, doğrudur, haktır. Öyle ise, müddeâmız olan “Fâil muktedirdir” o cihette hiçbir mâni yoktur, kat’î bir surette tahakkuk etti.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” Lokman Sûresi, 31:28.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Söz / Sonraki Risale: Otuzuncu Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i sırf : tam bir yokluk
âsâr-ı azamet : büyüklük eserleri
bilmüşahede : gözle görüldüğü gibi
cihet : yön, taraf
ebedî : sonsuz, sonu olmayan
ezelî : varlığının başlangıcı olmayıp devamlı var olan
fâil : işi yapan
fehm : anlayış, kavrayış
ferman : buyruk, emir
fiil : iş, hareket
gaflet : dalgınlık, dikkatsizlik
gayr-ı mütenâhi : sonu olmayan
hak : doğru
haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hususiyet : özellik
hülâsa : özet
icad : yaratma, yoktan var etme
ihyâ : diriltme, hayat verme
imkân : mümkün olma, olabilirlik
incimad : donma
istib’âd : akıldan uzak görme
itaat : emre uyma
izale : giderme
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kat’i : kesin
kavânîn-i âdetullah : Allah’ın kâinatta yürürlükte olan kanunları
kudret : güç, kuvvet, iktidar
kudret-i ezeliye : ezelî olan Allah’ın kudreti, sonsuz güç ve kuvveti
lâtif : güzel, hoş
lâzıme-i zaruriye : varlığı zorunlu ve mutlaka gerekli olan, zâtında bulunmaması imkânsız olan
mâni : engel
mübalâğa : abartı
mücerred : hâlis, saf, katışıksız
müddeâ : iddia edilen şey
mümkinât : varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olanlar, Allah’ın var etmesine bağlı olanlar
münasebet : bağlantı, ilişki
mündemiç : içinde bulunan, içine yerleşen
müsavi : eşit, denk
mütenâhi : sona eren, biten
müteveccih : yönelik
nâkıs : eksik, noksan
şeriat-i fıtriye-i kübrâ : Allah’ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların tabi olduğu büyük kanun
Yükleniyor...