DÖRDÜNCÜ ASIL: Ehâdis-i şerife râvilerinin bazı kavilleri veyahut istinbat ettikleri mânâları, metn-i hadisten telâkki ediliyordu. Halbuki, insan hatadan hâli olmadığı için, hilâf-ı vaki bazı istinbatları veya kavilleri hadis zannedilerek zaafına hükmedilmiş.

BEŞİNCİ ASIL: اِنَّ فِى اُمَّتِى مُحَدَّثوُنَ 1 yani مُلْهَمُونَ 2 sırrınca, bazı ehl-i keşif ve ehl-i velâyet olan muhaddisîn-i muhaddesun ilhamlarıyla gelen bazı maânî, hadis telâkki edilmiş. Halbuki ilham-ı evliya, bazı ârızalarla hata olabilir. İşte, bu neviden bir kısım hilâf-ı hakikat çıkabilir.

ALTINCI ASIL: Beynennas iştihar bulmuş bazı hikâyeler bulunuyor ki, durub-u emsal hükmüne geçer, hakikî mânâsına bakılmaz. Ne maksat için sevk edilir, ona bakılır. İşte, bu neviden, beynennas teârüf etmiş bazı kıssa ve hikâyâtı, Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir maksad-ı irşadî için temsil ve kinaye nev’inden zikredivermiş. Şu nevi meselelerin mânâ-yı hakikîsinde kusur varsa, örf ve âdât-ı nâsa aittir ve teârüf ve tesâmu-u umumîye râcidir.

YEDİNCİ ASIL: Pek çok teşbih ve temsiller bulunuyor ki, mürur-u zamanla veya ilmin elinden cehlin eline geçmesiyle hakikat-i maddiye telâkki ediliyor, hataya düşer. Meselâ, “Sevr” ve “Hut” isminde ve âlem-i misalde sevr ve hut timsalinde, berrî ve bahrî hayvânat nâzırlarından iki melâiketullah, adeta bir koca öküz ve cismanî bir balık zannedilerek hadîse ilişilmiş.

Hem meselâ, bir vakit huzur-u Nebevîde derin bir ses işitildi. Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki: “Bu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp, tâ ancak bu dakika Cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür.” 3 İşte bu hadisi işiten, hakikate vasıl olmayan, inkâra sapar. Halbuki, yirmi dakika o hadisten sonra kat’iyen sabittir ki, biri geldi, Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma dedi ki: “Meşhur münafık yirmi dakika evvel öldü.” Yetmiş yaşına giren o münafık, Cehennemin bir taşı olarak, bütün müddet-i ömrü tedennîde, esfel-i sâfilîne, küfre sukuttan ibaret olduğunu, gayet beliğane bir surette, Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm beyan etmiştir. Cenâb-ı Hak, o vefat dakikasında o sesi işittirip ona alâmet etmiştir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Ümmetimin içinde muhaddesûn vardır.” Buhari, Fadâilü’s-Sahâbe: 6, Enbiyâ: 54; Müslim, Fadâilü’s-Sahâbe: 23; Tirmizi, Menâkıb: 17; Müsned, 6:55; el-Kurtubî, el-Câmi’li Ahkâm’l-Kur’ân 13:174.
2 : Kendilerine ilhâm olunan kimseler.
3 : bk. Müslim, Cennet, 31; Müsned, 3:341, 346.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdât-ı nâs : insanların adetleri
alâmet : işaret
âlem-i misal : bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
ârıza : aksama
bahrî : denize ait
beliğane : beliğ bir şekilde
berrî : karaya ait
beyan etmek : açıklamak
beynennas : insanlar arasında
cehl : cahillik, bilgisizlik
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cismanî : maddi yapısı olan
durub-u emsal : atasözleri
ehl-i velâyet : veliler, Allah dostları
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
ferman etmek : buyurmak
hadis : Peygamberimize ait söz, emir veya davranış
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i maddiye : maddî gerçek
hakikî : gerçek
hayvânat : hayvanlar
hikâyât : hikâyeler
hilâf-ı hakikat : gerçeğe aykırı
hut : büyük balık
huzur-u Nebevî : Peygamberin huzuru, yanı
ilham : Allah’tan kalbe gelen ve doğan mânâlar
ilham-ı evliya : evliyanın kalbine doğan mânâ
inkâr : kabul etmeme, inanmama
iştihar : meşhur olma
kat’iyen : kesinlikle
kıssa : ibretli hikâye
kinaye : bir sözü üstü kapalı olarak ifade etme
küfür : inkar, inançsızlık
maânî : mânâlar
maksad-ı irşadî : yol gösterme gayesi
maksat : gaye
mânâ-yı hakikî : gerçek mânâ
melâiketullah : Allah’ın melekleri
muhaddisîn-i muhaddesun : Allah tarafından ilhama mazhar olan hadisçiler
müddet-i ömür : ömür süresi
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kişi
mürur-u zaman : zamanın geçmesi
nâzır : gözlemci
nev’ : tür
nevi : tür, çeşit
râci : ait
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sevr : öküz
sukut : düşme, alçalma
teârüf etmek : bilinmek
tedennî : alçalma, gerileme
telâkki etmek : kabul etmek
telâkki : kabul etme
temsil : kıyaslama tarzında benzetme, analoji
tesâmu-u umumîye : genel duyuş, halkta oluşmuş yaygın kanaat
teşbih : benzetme
timsal : suret, görüntü
vasıl olma : ulaşma, kavuşma
zikretmek : bildirmek
Yükleniyor...