ÜÇÜNCÜ DAL

Kıyamet alâmetlerinden ve âhirzaman vukuatından ve bazı a’mâlin fazilet ve sevaplarından bahseden ehâdis-i şerife güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen bir kısım ehl-i ilim, onların bir kısmına zayıf veya mevzu demişler. İmanı zayıf ve enâniyeti kavî bir kısım da inkâra kadar gitmişler. Şimdi tafsile girişmeyeceğiz. Yalnız “On İki Asıl”ı beyan ederiz.

BİRİNCİ ASIL: Yirminci Sözün âhirindeki sual ve cevapta izah ettiğimiz meseledir. İcmâli şudur ki:

Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâh-ı âliyeyi ervâh-ı sâfileden tefrik eder. Öyle ise, ileride herkese gözle görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhul kalsın, ne de bedihî olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı elinden almayacak. Zira, eğer tamamen bedâhet derecesinde bir alâmet-i kıyamet görülse, herkes tasdike muztar olsa, o vakit kömür gibi bir istidat, elmas gibi bir istidatla beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi olur.

İşte, bunun için, Mehdî ve Süfyan meseleleri gibi çok meselelerde çok ihtilâf olmuş. Hem rivâyât dahi çok muhteliftir; birbirine zıt hükümler olmuş.

İKİNCİ ASIL: Mesâil-i İslâmiyenin tabakatı vardır. Biri bir burhan-ı kat’î istese, diğeri bir zann-ı galibî ile iktifa eder, başkası yalnız bir kabul-u teslimi ve reddetmemek ister. Öyle ise, esâsât-ı imaniyeden olmayan mesâil-i fer’iye veya vukuat-ı zamaniyenin herbirinde bir iz’ân-ı yakîn ile bir burhan-ı kat’î istenilmez. Belki yalnız reddetmemek ve teslimiyetle ilişmemektir.

ÜÇÜNCÜ ASIL: Zaman-ı Sahabede Benî İsrail ve Nesârâ ulemalarından çoğu İslâmiyete girdiler. Eski malûmatları dahi onlarla beraber Müslüman oldu; bazı hilâf-ı vaki malûmât-ı sâbıkaları, İslâmiyetin malı olarak tevehhüm edildi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâmet-i kıyamet : kıyâmet alâmeti, işareti
bedâhet : ap açıklık
bedihî : açık, âşikar
Benî İsrail : İsrailoğulları, Yahudiler
burhan-ı kat’î : kesin delil
ehâdis-i şerife : Peygamberimizin yüce sözleri
ehl-i keşif : maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip insanlar
ervâh-ı âliye : yüksek ruhlar
ervâh-ı sâfile : alçak ruhlar
esâsât-ı imaniye : imanın esasları
hâli : uzak, boş
hilâf-ı vaki : gerçeğe aykırı
ihtilâf : uyuşmazlık, ayrılık
ihtiyar : irade, seçme gücü
iktifa : yetinme
istidat : kabiliyet, meziyet
istinbat : gizli bir mânâyı ortaya çıkarma
iz’ân-ı yakîn : kesin delile dayalı olan sağlam inanç
kabul-u teslim : teslimiyet ile kabul etmek
kavil : söz, görüş
malûmat : bilgiler
malûmat-ı sâbıka : geçmişteki bilgiler
meçhul : bilinmeyen
Mehdî : âhirzamanda gelip dini takviye edecek ve Müslümanların imanlarını yenileyecek olan zât
mesâil-i fer’iye : teferruata dair olan meseleler
mesâil-i İslâmiye : İslâmî meseleler
metn-i hadis : hadisin metni, sözel kısım
muhtelif : değişik, çeşitli
muztar : mecbur, çaresiz
Nesârâ : Hıristiyanlar
netice-i imtihan : imtihan neticesi
râvi : rivâyet eden, nakleden
rivâyât : Peygamberimizden duyulan şeylerin nakledilmesi
sırr-ı teklif : sorumluluk ve imtihan sırrı
Süfyan : âhirzamanda gelip İslâm dinini yıkmak için çalışacak olan dinsiz ve münafık şahıs
tabakat : tabakalar
tasdik : doğruluğunu kabul etme, onaylama
tefrik : ayırma
telâkki etmek : kabul etmek
teslimiyet : bir görüşe, bir fikre teslim olma, onu kabul etme
tevehhüm edilmek : sanılmak
ulema : âlimler
vukuat : olaylar
vukuat-ı zamaniye : zamanın olayları
zaaf : zayıflık
zaman-ı Sahabe : Sahabelerin zamanı
zann-ı galibî : üstün gelen kanaat
zayi olmak : kaybolmak
Yükleniyor...