Muntazaman yerlerine ve mahiyetçe onlara benzer, fakat suretçe ayrı, başkaları geldiler. Adeta şu ova, dağlar birer sahife; yüz binlerle ayrı ayrı kitaplar içinde yazılıyor. Hem hatasız, noksansız olarak yazılıyor.

İşte, bu işler yüz derece muhaldir ki kendi kendine olsun. Evet, nihayet derecede san’atlı, dikkatli şu işler, kendi kendine olmak bin derece muhaldir ki, kendilerinden ziyade, san’atkârlarını gösteriyorlar.

Hem bunları işleyici, öyle mu’ciznümâ bir zattır ki, hiçbir iş ona ağır gelmez. Bin kitap yazmak, bir harf kadar ona kolay gelir.

Bununla beraber, her tarafa bak ki, hem öyle bir hikmetle herşeyi yerli yerine koyuyor; ve öyle mükrimâne, herkese lâyık oldukları lütufları yapıyor; hem öyle ihsanperverâne umumî perdeler ve kapılar açıyor ki, herkesin arzularını tatmin ediyor. Hem öyle sehâvetperverâne sofralar kuruyor ki, bütün bu memleketin halklarına, hayvanlarına, herbir taifesine has ve lâyık, belki herbir ferdine mahsus ismiyle ve resmiyle bir tabla-i nimet veriliyor.

İşte, dünyada bundan muhal birşey var mı ki, bu gördüğümüz işler içinde tesadüfî işler bulunsun; veya abes ve faidesiz olsun; veya müteaddit eller karışsın; veya ustası herşeye muktedir olmasın; veya herşey ona musahhar olmasın? İşte, ey arkadaş, haddin varsa buna karşı bir bahane bul!

YEDİNCİ BURHAN

Ey arkadaş, gel. Şimdi bu cüz’iyâtı bırakıp, saray şeklindeki bu acip âlemin eczalarının birbirine karşı olan vaziyetlerine dikkat edeceğiz.

İşte, bak: Bu âlemde o derece intizamla küllî işler yapılıyor ve umumî inkılaplar oluyor ki, adeta bütün bu saraydaki mevcut taşlar, topraklar, ağaçlar, herbir şey, birer fâil-i muhtar gibi bütün bu âlemin nizâmât-ı külliyesini gözetip ona göre tevfik-i hareket ediyor. Birbirinden en uzak şeyler birbirinin imdadına koşuyor.

İşte, bak: Gaipten acip bir kafileHAŞİYE çıkıp geliyor. Merkepleri ağaçlara, nebatlara, dağlara benzerler. Başlarında birer tabla-i erzak taşıyorlar. İşte, bak, bu tarafta bekleyen muhtelif hayvanatın erzaklarını getiriyorlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Umum hayvanatın erzakını taşıyan nebatat ve eşcar kafileleridir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Söz / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abes : geresiz, lüzumsuz
acip : şaşırtıcı, hayret verici
âlem : dünya
cüz’iyât : küçük, ferdî şeyler
ecza : parçalar, bölümler
erzak : rızıklar; yiyecek ve içecekler
eşcar : ağaçlar
fail-i muhtar : dilediğini yapmakta serbest olan fâil
fert : birey
gaip : görünmeyen âlem
has/mahsus : özel
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hayvanat : hayvanlar
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
ihsanperverâne : bağışta bulunmayı pek sever şekilde
imdad : yardım
inkılap : değişim, dönüşüm
intizam : düzen
kafile : topluluk
küllî : büyük, geniş
lütûf : yardım, iyilik, bağış
mahiyet : nitelik, özellik
merkep : binek
mevcut : var olan
mu’ciznümâ : mu’cize gösteren
muhal : imkânsız
muhtelif : çeşitli
muktedir : güç ve iktidar sahibi
muntazaman : düzenli olarak
musahhar : boyun eğmiş
mükrimâne : ikramlarda bulunarak
müteaddit : çeşitli
nebat : bitki
nebatat : bitkiler
nihayet : son
nizâmât-ı külliye : kapsamlı ve her yerde geçerli olan düzenler
sahavetperverâne : cömertlikte bulunmaktan pek hoşlanır şekilde
suret : şekil, görünüş
tabla-i erzak : yiyecek tablası
tabla-i nimet : nimet tablası
taife : topluluk
tesadüfî : rastgele, tesadüfen
tevfik-i hareket : uygun hareket
umumî : genel, herkese ait
ziyade : fazla
Yükleniyor...