Evet, bütün istib’âd, müşkülât, suûbet, helâket, belki muhâliyet, onu tanımamaktadır. Çünkü, nasıl bir ağaca, bir kökte, bir kanunla, bir merkezde hayat veriliyor; binler meyvelerin teşekkülü, bir meyve gibi suhulet peydâ eder. Eğer o ağacın meyveleri ayrı ayrı merkeze ve köke, ayrı ayrı kanunla raptedilse, herbir meyve bütün ağaç kadar müşkülâtlı olur. Hem nasıl bütün ordunun teçhizatı bir merkezde, bir kanunla, bir fabrikadan çıksa, kemiyetçe bir neferin teçhizatı kadar kolaylaşır. Eğer herbir neferin ayrı ayrı yerlerde teçhizatı yapılsa, alınsa, herbir neferin teçhizatı için, bütün ordunun teçhizatına lâzım fabrikalar bulunması lâzımdır.

Aynen bu iki misal gibi, şu muntazam sarayda, şu mükemmel şehirde, şu müterakkî memlekette, şu muhteşem âlemde bütün bu şeylerin icadı birtek zâta verildiği vakit, o kadar kolay olur, o kadar hiffet peydâ eder ki, gördüğümüz nihayetsiz ucuzluğa ve mebzûliyete ve sehâvete sebebiyet verir. Yoksa herşey o kadar pahalı, o kadar müşkülâtlı olacak ki, dünya verilse birisi elde edilemez.

ONUNCU BURHAN

Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür HAŞİYE-1 biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, padişahını tanımazsak, cezaya müstehak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zira, on beş gün, güya bize mühlet verilmiş gibi, bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik san’atlı, mizanlı, letâfetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi gezip bozamayız. Bize bozdurmazlar. Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da dehşetlidir.

O zat ne kadar kudretli, haşmetli bir zat olduğunu şununla anlayınız ki, şu koca âlemi bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi, bir hane gibi, hiçbir şey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte, bak: Vakit be vakit, bir kabı doldurup boşaltmak gibi, şu sarayı, şu memleketi, şu şehri, kemâl-i intizamla doldurup kemâl-i hikmetle boşalttırıyor. Bir sofrayı da kaldırıp indirmek gibi, koca memleketi baştan başa çeşit çeşit sofralar, HAŞİYE-2 bir dest-i gaybî tarafından kaldırır, indirir tarzında, mütenevvi yemekleri sırayla getirip yedirir; onu kaldırıp başkasını getirir. Sen de görüyorsun ve aklın varsa anlarsın ki, o dehşetli haşmet içinde, hadsiz sehâvetli bir kerem var.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE-1 : On beş gün, sinn-i teklif olan on beş seneye işarettir.
HAŞİYE-2 : Sofralar ise, yazda zeminin yüzüne işarettir ki, yüzer taze taze ve ayrı ayrı olarak matbaha-i rahmetten çıkan Rahmânî sofralar serilir, değişirler. Herbir bostan bir kazan, herbir ağaç bir tablacıdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Söz / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya
bostan : bahçe
dest-i gaybî : görünmeyen el
hane : ev
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
haşmet : heybet, ihtişam
hiffet : hafiflik
ibretli : düşündürücü, ders verici
icad : vücut verme, var etme, yaratma
insaf : hakkı kabule dayalı ılımlı davranış
kemâl-i hikmet : tam ve mükemmel bir hikmet
kemâl-i intizam : kusursuz derecede düzenlilik
kemiyetçe : sayıca
kudret : güç, kuvvet, iktidar
letâfetli : hoş, güzel
mâlik : sahip
masnu : san’at eseri varlık
matbaha-i rahmet : Allah’ın rahmet mutfağı
mebzûliyet : bolluk, çokluk
mizanlı : ölçülü
muhteşem : ihtişamlı, gösterişli
muntazam : düzenli
mühlet : zaman, vakit
mükemmel : noksansız, kusursuz
müstehak : hak eden
müşkülât : zorluklar, güçlükler
mütenevvî : çeşit çeşit
müterakkî : ilerlemiş, terakki etmiş
nefer : asker, er
nihayetsiz : sonsuz
nizam : düzen, kanun
peydâ etme : meydana gelme
Rahmânî : Rahmân olan Allah’a ait
rapt edilme : bağlanma
sehâvet : cömertlik
sinn-i teklif : sorumluluk yaşı
suhulet peydâ etmek : kolaylık kazanmak
tablacı : yiyecek sunan
tanzim : düzenleme
teçhizat : donanım, cihazlar
teşekkül : oluşma
vakit be vakit : zaman zaman
zemin : yer
zira : çünkü
Yükleniyor...