İkinci Mebhas

 
İnsanın saadet ve şekavetine medar Beş Nükteden ibarettir.

İNSAN ahsen-i takvimde yaratıldığı ve ona gayet cami’ bir istidat verildiği için, esfel-i sâfilînden tâ âlâ-yı illiyyîne, ferşten tâ Arşa, zerreden tâ şemse kadar dizilmiş olan makamâta, merâtibe, derecâta, derekâta girebilir ve düşebilir 1 bir meydan-ı imtihana atılmış, nihayetsiz sukut ve suûda giden iki yol onun önünde açılmış bir mu’cize-i kudret ve netice-i hilkat ve acube-i san’at olarak şu dünyaya gönderilmiştir. İşte, insanın şu dehşetli terakkî ve tedennîsinin sırrını Beş Nüktede beyan edeceğiz.

BİRİNCİ NÜKTE

İnsan, kâinatın ekser envâına muhtaç ve alâkadardır. İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış; arzuları ebede kadar uzanmış. Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister. Bir bahçeyi arzu ettiği gibi, ebedî Cenneti de arzu eder. Bir dostunu görmeye müştak olduğu gibi, Cemîl-i Zülcelâli de görmeye müştaktır. Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyaret etmek için o menzilin kapısını açmaya muhtaç olduğu gibi; berzaha göçmüş yüzde doksan dokuz ahbabını ziyaret etmek ve firâk-ı ebedîden kurtulmak için, koca dünyanın kapısını kapayacak ve bir mahşer-i acaip olan âhiret kapısını açacak, dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak ve koyacak bir Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaçtır.

İşte, şu vaziyette bir insana hakikî mâbud olacak, yalnız, herşeyin dizgini elinde, herşeyin hazinesi yanında, herşeyin yanında nâzır, her mekânda hazır, mekândan münezzeh, aczden müberrâ, kusurdan mukaddes, nakstan muallâ bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Rahîm-i Zülcemâl, bir Hakîm-i Zülkemâl olabilir. Çünkü, nihayetsiz hâcât-ı insaniyeyi ifa edecek, ancak nihayetsiz bir kudret ve muhit bir ilim sahibi olabilir. Öyle ise, mâbudiyete lâyık yalnız O’dur.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Tîn Sûresi, 95:4-6.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi İkinci Söz / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acube-i san’at : san’at yönüyle hayret verici olan
acz : âcizlik, güçsüzlük
ahbap : sevilenler, dostlar
âhiret : öteki dünya
ahsen-i takvim : insanın en güzel suret ve kıvamda yaratılmış olması
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlâ-yı illiyyîn : yücelerin en yücesi
Arş : göğün en yüksek katı; Allah’ın büyüklüğünün ve yüceliğinin tecelli ettiği yer
berzah : kabir âlemi
beyan : açıklama
cami’ : kapsamlı
Cemîl-i Zülcelâl : heybet ve yücelik sahibi, güzelliği sonsuz olan Allah
derecât : dereceler
derekât : aşağı mertebeler
dergâh : huzur, makam
ekser : pekçok
envâ : neviler, türler
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
ferş : yer
firâk-ı ebedî : sonsuz ayrılık
hakikî : gerçek, doğru
ihtiyâcât : ihtiyaçlar
iltica : sığınma
istidat : potansiyel kabiliyet, yetenek
Kadîr-i Mutlak : sınırsız güç ve kudret sahibi Allah
kâinat : evren, yaratılmış herşey
mâbud : ibadet edilen
mahşer-i acaip : hayret verici şeylerin toplandığı yer
makamât : dereceler, makamlar
mebhas : bölüm, konu
medar : sebep, vesile
menzil : ev, mekân
merâtib : mertebeler
meydan-ı imtihan : imtihan meydanı
muallâ : yüksek, yüce
mucize-i kudret : Allah’ın kudret mu’cizesi
mukaddes : kusur ve eksiklikten yüce, kutsal
müberrâ : arınmış, uzak
münezzeh : arınmış, yüce
müştak : arzulu, çok istekli
naks : noksanlık, eksiklik
nâzır : bakan, gözlemci
netice-i hilkat : yaratılış neticesi
nihayetsiz : sınırsız
nükte : ince anlamlı söz
saadet : mutluluk
sır : gizem, gizli gerçek
sukut : düşüş, alçalış
suûd : yükseliş
şekavet : mutsuzluk, sıkıntı
şems : güneş
tedennî : gerileme, alçalma
terakkî : ilerleme, yükselme
zerre : atom
Yükleniyor...